3 Eylül 2015 Perşembe

Kitap yorumu: Sounucu

          Bu kitap, benim için ilk araştırmadan, duymadan, ilk görüşte, yalnızca arkasını okuyarak aldığım kitap. Bir ilk.:) Zira kendimi kitaptan soğutmamak için alacağım kitapların listesini falan hazırlamak benim için 2 haftayı bulur, ki piyasada insanı soğutacak bu kadar çok kitabın olması da beni haklı çıkarır.
Allah'ım, ben bu kitabı bitireli belki 2 hafta oldu ve yorumu yeni geliyor, elimin kitaplara gitmemesi de apayrı bir hikaye zaten. Şu an Sefiller'i okuyorum ve hiç düşündüğüm gibi değil, hiç karamsar değil ve inanılmaz analizler, inanılmaz fikirler var. Hugo, dünyayı analiz etmiş. Tabii bu hikayenin 1820'lerde yaşandığını farz edersek kesinlikle insanları iyi tanıyor.




          Her neyse, yoruma bakalım. Bu kitap birkaç hafta önce D&R'da 5 TL kampanyasındaydı, o yüzden zaten araştırmadığım bir kitap aldım, şimdi hala orada mı bilmiyorum ama oradaysa gidin alın derim.

     Güzel Türkçe'ye hasret kalmışlar için biçilmiş kaftan. Sadece dili için bile okunur.

Konusunun farklılığı da cabası.:)

NOT: Kitabı bitirince anlamlandırabiliyorsunuz. Bu yüzden yarım bırakırsanız sizin için kötü yorum yapacağınız bir kitaptan başka bir ley olmaz, ki böyle bir kitaba da bu büyük haksızlık olur.


     Selami Bey ve Zarife Hanım, üniversitede tanışır ve evlenirler. Evlenince de okulu bırakiırlar ki Selami Bey, Osmanlı paşalarından birinin torunu olduğundan bir sürü kaliteli arsası, geliri vardır, çalışmaya da ihtiyacı yoktur.

Çocukları olur, gel zaman git zaman, Selami Bey sonunda uzun süredir aklında beklettiği 'yazılmamışları yazmak, hayatın kitabını oluşturmak' projesine; sabahın köründe takımlarıyla çalışma odasına çıkarak başlar. İlk cümleyi yazması bile birkaç hafta sürer.
Uykusundan, yemeğinden böler bu kitap için. Adına da Serencam der.

     Şimdiii... Selami Bey, bir kere Soborbone'da felsefe doktorası yapmış bir adam. Zamanı da  bir tane bile felsefe doktoru bulunmayan bir zaman. Kafası da çalışan biri; istese dünyaca ünlü olabilirmiş, bilim adamı, düşünür, filozof, birçok şey olabilirmiş ama olmuyor. Kafasına bir şey yerleştirince o şey ya erken, ya geç; ama mutlaka yapılıyor. Hayalleri, hedefleri için her şeyiyle savaşan biri. Ve herhangi bir konuya konstantre olunca başka hiçbir şey düşünmüyor, nu özellik de günümüzde oldukça aranan bir şey.


     Zarife Hanım da oldukça sabırlı ve kocasıyla gurur duyuyor. Onu en çok kocasını överken ve yine kocasına karşı sabırlı olurken göreceksiniz çünkü Selami Serencam'ı yazarken ailesinin yüzüne bakmıyor, karısıyla çocuklarıyla ilgilenmiyor. Sürekli bütünlüğü sağlamaya çalıştığını söylüyor.(Bunu kitabı bitirince anlayacaksınız.)*


     Neyse, 40 seneden fazla bir zaman geçince, kitap sonunda tamamlanıyor. Biz de buna azim diyoruz. Biraz saplantıya kayan bir azim. 

Kitap şöyle:
-Tek bir cümleden oluşuyor.
-Noktalama işaretleri içermiyor.
-Tek büyük harfi başında ve tek noktası da son sayfasının son kelimesinde.
-Hiçbir özel isim içermiyor çünkü Selami, özel isimlerin özgürlüğü aldığını düşünüyor.
-Ve 24.817 sayfa.
-Ve TEK NÜSHA halinde basılıyor. Yayımcının tüm uyarılarına rağmen. Paris'ten özel kağıtlar getirttiriliyor vs.

DÜNYANIN EN BÜYÜK KİTABI.


     Selami Bey, eline kitabını alıyor, eni boyundan büyük bir dev kitap, ve 24 saat içinde ölüyor.

!!!:) Gülelim mi, ağlayalım mı!?

NOT: Kitabın üçte biri ana karakterinin eşinin ağzından, üçte biri çocuklarının içindeki tek iyi çocuğun ağzından, üçte biri de o tek iyi çocuğun çocuğu ağzından yazılmış. Bu da daha zevkli bir hale getirmiş. Serencam fark edilmeden babadan oğula geçmiş.Büyük bir miras gibi. Bu da güzel bir ayrıntı.


Ve kitaptaki adamların eşleri de gerçekten takdire şayan insanlar. Çok sabırlı, hoşgörülü, anlayışlı ve eşlerine sonuna kadar hak verip yardım eden insanlar. Tabii kötünün karısı yine kötü. :)


SPOILER:

O çocuklarına okuduğum zaman hiç kimseye saymadığım kadar saymıştım(şimdi de sayıyorum) ya nedir bu, senin öz baban hayatını tek bir yapıta vermiş ve sen ona lanetli diyorsun, tüm malını mülkünü sahipleniyorsun, paşa torunuyum şöyleyim böyleyim havalanıyorsun, anneni evinden çıkarıp küçük bir eve alıyor, üstüne o evi eşyalarıyla birlikte kardeşlerinle paylaşıyorsun, sonra da kalkıp bu adam neden o kadar arsayı sattı(sen yurt dışında hapisteyken, seni kurtarmak için sattı lan öküz!) diye çemkiriyorsun. Bir defa dahi Serencam'ı okumaya girişmiyorsun. Çocuğun onun yanına yaklaşınca da küçücük çocuğu engeliyor, kötü falan diyorsun.
İnsan demeye bin şahit ister.
Annen sana babanın seni hapisten çıkarmak için sattığını söyleyince de hiçbir sefer zerre utanmıyor, üstüne gülüyorsun. Pislik! :(

*Kitabın sonunda da karakterlerin bile hala anlamadığı ama yazarın anlatmaya çalıştığı gerçek şu: Selami Bey hayatta tek büyük bir gerçeğin olduğunu ve tüm büyük yazarların (Dostoyevski, Tolstoy, Victor Hugo vs.) bunu anlatmaya çalıştıklarına inanmış bir adam. Bu yüzden kitabın tek bir kelimesi bile onu değil, bir alıntı. Tamamı bir alıntı. Ve Selami'nin de yazarken bütünlükten bu kadar çok bahsetmesinin sebebi de bu. Adam bütünlüğü sağlayacağım diye az defter yırtmadı, değil mi? :)






Bu yorumu yazmak bile bana sıkıcı geldi nedense,yoruldum gari,
Görüşürüz!
4/5
:)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder