6 Aralık 2015 Pazar

Pegasus Alışverişi

Merhaba millet! Bu kadar sıkışıklığın arasında nasıl hala yazabiliyorum, inanın hiçbir fikrim yok. Dünya kadar sunumum var, bana dua edin!!

Her neyse, bir hafta öncesine kadar Kitapyurdu' nda fuar günleri gibi bir şey vardı, tam hatırlayamadım. Pegasus da %35 indirimliydi.
Evet, yanlış duymadınız:
PEGASUS.
%35.
Hiç yan yana gelemeyen iki sevgili. Pegasus'un %25 indirimi zor gördüğünü hepimiz biliyoruz, ben de bunu kaçırmadım ve elimde avucumda ne varsa, parayı bastırdım aldım kardeş.(kumbaram tam takır kuru bakır) Şimdi Okukoku'da Pegasus Aralık ayı boyunca %35 indirimli, iyi gene şanslısınız. Çakallaar... :D
 Neyse, resmini aşağıya atıyorum:
5. Dalga - Rick Yancey
Eleanor & Park - Rainbow Rowell
Kağıttan Kentler - John Green
Mucize - R. J. Palacio
Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard
Kızıl Yükseliş - Pierce Brown

Aaahhh, sonunda 5. Dalga, benimsin! Ayrıca; ben parayı bastırıp kitapyurdundan da alırım diyenler için Kağıttan Kentler 3. baskı, gerisi hep 1. baskı!!! :D
Bunun kapağını görünce direkt ''Benim olmalııı!'' dediğimi biliyorum. Anneme bile göstermiştim. Çok tatlı... Goodreads'deki yorumlara göre beklenenden çok daha duygusalmış.

Evet, Kızıl Yükseliş, 1. baskı. :) Hesaplama yaparsanız %35 indirimde ciltlinin daha karlı bir seçim olduğunu anlayabilirsiniz. Darrow, görelim bakalım maharetlerini. Göster bana kendini! Muaahahhah!!
(Kıt notluyumdur ona göre. :))) )

Bu da ''Benim olacaksın!'' dediğim. Kapağını görünce direkt aşık olmştum. Sizce de çok güzel ve çekici değil mi?

Mucize'yi bilmeyen yoktur herhalde. Çok methini duyduğumdan aldım, teması nazik olmak gibi bir şey. Hastalığı yüzünden çok çirkin görünümlü bir çocuk ve içinde sakladığı mücevher diyelim, gerisi Allah kerim...

Yorum yazın!

Hoşçakalın!!!
:D

29 Kasım 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Kafes

Ah Kafes, ah! Tek kelimeyle türünün EN İYİSİ.
İnşallah koyduğum resim çıkmıştır çünkü benim bilgisayar kafayı yemiş durumda ve şu anda da zaten yazdıklarımı birden silmesin diye dua ediyorum.
Neyse, sizler nasılsınız? Uzun zamandır bir şeyler yazamadım  ama siz de yorum atmadınız. :(


KAFES

Josh MALERMAN
İthaki Yayınları
330 sayfa
Tür: Gerilim(sonuna kadar!), korku, psikoloji(müthişti) ve macera.

Şimdi, gelelim yoruma. Olay, şöyle başladı diye başlangıcı falan anlatmadan direk ortadan giriyor. Malorie, iki çocuğuyla birlikte bir evde kalıyorlar ve bu ev camları siyaha boyanmış, hiçbir şekilde dışarısı gözükmüyor; kapılar sonuna kadar kilitli, çocuklar da dışarıdaki demir çitlerden alınmış bir kısımla yatakları çevrilmiş, korunmalı bir yerde yatıyorlar. Ve bir gün, Malorie o günden ölesiye korkuyor, bir yolculuğa çıkmak zorunda kalıyor. Ve çocuklarının isimleri yok; sadece Oğlan ve Kız. 

Sonra geçmişe dönüyor. Eveett, şimdiii, Malorie ve kız kardeşi Shannon ile birlikte bir evde yaşıyorlar. Sonra bir haber geliyor. Dünya'nın yukarısında bir ülkede, tam hatırlayamadım, iki tane insan delirip birbirlerini öldürüyorlar, bir anne delirip iki çocuğunu gömüyor, sonra kendini de öldürüyor falan ve bu insanların asla bir başkasına zarar verecek türde insanlar olmamaları da şok. İlk başta Shannon uyanıyor ve bu tür delirip öldürme olaylarının birden artmasıyla yavaş yavaş önlemler almaya başlıyorlar.
Bu arada Malorie de kazara hamile kaldığını öğreniyor.
İnsanlar artık gözlerine siyah camlı gözlük takıp, ellerine baston alıyor ve kör rolü yaparak dışarılarda gezinmeye başlıyorlar. Ve bu da sık olan bir şey. Okullar kapatılıyor, Medya çökme noktasına gelmiş, spikerler sunum binalarında yatıp kalkıyorlar, insanların çoğu da zaten işe gitmiyor.

Çünkü;
İnsanlar dışarıda bir şey görüp deliriyorlar. Ve birbirlerini vahşet içinde -gerçek bir vahşetten bahsediyorum, bir öldürme biçimleri var, dudağınız uçuklar- öldürüyorlar. 
Ama dışarıda gerçekten bir şey mi var, yoksa insanlar dışarıya baktıklarında delireceklerinden emin oldukları için mi delirip birbirlerini öldürüyorlar?
Kitabın tabiriyle; dışarıda gerçekten bir şey mi var, yoksa kişi kendinin en büyük düşmanı mı?

Öhöm öhöm... aklıma geldikçe kanım donuyor da o öldürme biçimlerinde. Özellikle George diye biri var, orada aklınıza ben geleyim, muazzamdı. Ölme yolu, şekli değil. (Spoiler değil.)

Neyse, sonra bir x hadisesinden sonra (söylemeyecem) Malorie artık aklını başına alıyor ve evi terk etmek zorunda kalıyor , gazetede gördüğü ''Buraya gelin, birlik olalım'' gibi bir kütürdeki adrese gitmesi gerek çünkü nüfus batmış vaziyette. Ve yol uzak, araba kullanması lazım.
Evet.
Araba.
Gözleri görmeden.
Ama o yerde daha öncede bulunduğundan km saycaına baka baka, arada hafifçe gözünü aça aça gidiyor işte. Ve evin içine girdiğinde -bir tören gibi bir giriş oluyor, anlayacaksınız- daha önceden evin sahibi George (ölmüş, yukarıda bahsettiğim adam) tarafında içeri alınmış bir kaç kişiyle tanışıyor. Tom aralarında en soğukkanlısı ve oranın başı, Cheryl diye genç bir kız var, Felix tam bir mühendis kafasına sahip bir adam ve Don. Kitap boyunca söveceğiniz Don. :)

Aaayyhhhhhh gepsini anlatmak istiyorum ama buradan sonrası derin spoilera girer ve siz siz olun sakın 'amaan eve geldiler, hikaye de mutlu mutlu bitti işte, okumaya gerek yokmuş' demeyin, ekrandan fırlayıp boğazınıza sarılırım. Kitap sağolsun bol bol öldürme yöntemi öğrendim. Muahahha!
Asıl olaylar eve girdikten sonra başlıyor ve öyle olaylar oluyor, öyle şeyler gerçekleşiyor ki... Aman Allah'ım!

Efendim, ben şimdi kaçıyorum yoksa ağzımdan bir şey kaçıracağım ve sakın bu kitabı okumamazlık gibi etmeyin. Yazarın bir şarkıcı grubunun solisti olduğu ve ilk kitabı olduğu düşüülürse ve üslubunun bile insanı gerdiği göz önüne alınırsa böyle ustaca bir hayalgücüyle yoğrulmuş, son derece orijinal karakterlerle ve son derece orijinal bir kurguyla süslendiği düşünülür ise okumazsanız, sadece kendinize yazık edersiniz. Şimdi İlknokta'da %30 indirimle ve imzalı olarak satılıyor. Uçun derim ben, hoşçakalın!


5/5

Hızlı hızlı yazdım, yanlış anlaşılmalar için kusura bakmayın. Bu bloga hiç yazamadığm süre zarfında Tatlı Hesaplaşma, Simyacı ve Bbil'de Ölüm İstanbul'da Aşk kitapları da bitti ve üçü de birbirinde güzeldi ama yorumu bu yoğunlukta nasıl girerim, hiçbir fikrim yok. Bana dua edin! Ve yorum yazmayı da unutmayın lütfen!

29 Ekim 2015 Perşembe

Neler Oldu Bitti ve Kitap Yorumu: Siyah Buz

     Arkadaşlar, nasılsınız? Okullar başladı başlayalı bu nereye gitti diyorsunuzdur. Cevabım: Yaşasın ineklik!
Yazmayı özlemişim ha!

     Stephen King'in Kim Bulduysa Onundur'u çıktı ama niye bu kadar pahalı yaa, biz öğrenci milletiyiz, internette bile 20 TL!!! :( 
      TÜYAP da geldi çattı, heyecanlı mıyız?

     Her neyse, bu süre zarfında otobüste gidip gelirken Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı'sını okuyordum, çok beğendim, çok iyi gidiyordu ama sanırım bir yerden sonra okullar başladığından mıdır nedir; okuma hızım yavaşladı ve bitirme sürem uzadığından sıktı, ağır geldi ama kesinlikle 2. kez okunmayı hak eden kitaplardan.(Bunu 2. kez okumalardan nefret eden biri söylüyor!) :)

ve sonra... Siyah Buz'u bitirdim ama çok da beğenemedim. Hatta en iğrendiğim kitaplar listesinde ilk 5'e müthiş bir rahatlıkla girdi. 
Siyah Buz
Becca Fitzpatrick
Pegasus Yayınları
Romantik, aksiyon, gerilim, psikoloji, gizem.

     Aranızda onu çok sevenler vardır elbet, ben de severek başlamıştım. Ayrıca bu kitapta da Becca teyzenin yine aksiyon kısmını  romantizmin gerisinde bırakacağını biliyordum, Fısıltı gibi. Öyle de oldu. Ve hoşuma da gitmedi, Özellikle o son çeyrekte okuduğum her cümleden tiksinir hale geldim. 
     
     Evet, yazar kesinlikle kendini çok geliştirmiş; kitaba ilk başladığımda üslubundaki bu gelişmeye gerçekten saygı duydum, hayran kaldım lakin sizce de o diyaloglar çok fazla değil miydi? Beş sayfa okuyordum ve hiçbir şey olmuyordu, bence kurgu çok geriye atılmıştı, hem de çoook...
Ana karakteri de sevemedim. Bana çok zayıf geldi, güçleniyordu zaman içinde ama ne bileyim, kadınların bu kadar duygusal gösterilmesini hoş görmüyorum. Evet, bayanların çoğu duygusal olabilir ama sen gidip de dağın tepesine çıkacak cesaretteysen artık bir yerlerden geçmiş, bazı şeyleri gömüş bilmiş olman lazım. Öyle şoka girip de kendi hayatını korumaya çalışırken üç beş gün boyunca aynı şokun içinde kalmamalı, yoksa şokla mı uğraşalım, hayatımızı mı koruyalım? Dağa çıkıyorsan bunu göze almış olmalıydın. Ayakları biraz daha yere basmalıydı bence, duygularının esiri olmamalıydı, onları kontrol edebilmeliydi!
Sonlarda da çok saçmaladı zaten.
(Durun, hemen taşa tutmayın! Hani zevkler tartışılmazdı?! :) )
Hakkında fazla da bir şey hatırlamıyorum zateen, Bana bir şey kattığını da düşünmüyorum. Başlarda çok zevk aldım ama sonunda kusuyordum, böyle işte. 
İşte beynim gereksiz bulduğu şeyleri hafızaya koymaya bile gerek duymuyor.

(SPOILERLI PARAGRAF) Bir de iyi taraftan bakalım bu kitaba: bence en heyecanlı yeri o ayılı yerdi. O ayıyı ürkütmemek için yapılan temkinli hareketler, son hızda çalışan beyinler falan... Gerilim tavan yapmıştı; çok iyiydi. 
 2,5/5


Siz de beğendiğiniz kısımları aşağıya yorum atmayı unutmayın.
*******

Ooohh, yazmak süper geldi! İçim nasıl rahatladı anlatamam. Eren Abi, seni çok iyi anlıyorum şimdi!
Bu arada, sevmediğim kitaplarda genelde böyle hızlı ve kötü yorumlar yaptığımı biliyorsunuz. Ama elimde değil işte, içimdekileri bekleyip bekleyip birden dökmek gibi bir huyum var.

Bu arada lütfen yorum bırakmayı unutmayın, insan yaptıklarının karşılığını ister istemez merak ediyor. Birileri okuyor orada, biliyoruz ama biz sizin fikirlerinizi istiyoruz. Yazın.
Hoşçakalın!

9 Ekim 2015 Cuma

Attack On Titan 2

          Merhaba millet, nasılsınız?
     Attack On Titan'ı (Shingeki no Kyojin) biliyorsunuz, değil mi? İzlemeyen kalmamıştır herhalde; varsa da -e lütfen. Yani.
Bu öyle saçma animelerden değil. Mükemmel bir tane. En son kalitede görüntüsü ve müzikleri de Ao no Exorcist'in müziklerini yapanlardan. Bomba gibi bir giriş yapmıştı zaten, bilenler bilir.
Her neyse, konumuz Shingeki no Kyojin 2'nin ilk tanıtım fragmanı. Yesss!!! Türkanime'de yayımlandı. 2016 yılında yayında olacakmış.

Fragman:

Eren'i özleyenler el kaldırsın!! :D
Hoşçakalın!


22 Eylül 2015 Salı

Karadeliğe Düşerseniz Ne Olur? ve En Büyük Karadelik

          TÜBİTAK'ın sıkı bir takipçi olarak Bilim Teknik'i almıştım. Eylül 2015 sayısını. Bayağı geç oldu ama her zaman şunu demeli insan: Zararın neresinden dönülse kardır.
***Ayrıca bunu tanıtım yazısı olarak sayın çünkü kendisi sadece 5 TL; TÜBİTAK her zaman mükemmel fiyatlara sahip olmuştur.
     Orada bir yazı okudum; Mahir E. Ocak mükemmel bir biçimde ve anlaşılır bir dille yazmış, kafamdaki en derin soru işaretini şak diye çözüverdi. 
     Anladığınız üzere bu konuda bayağı bir şey okumuş, dinlemiş ve araştırmıştım ama her zaman ufak soru işaretler -giderek büyüyorlar- kalıyor insanın kafasında. O yüzden şimdi o yazının özetini, genel olarak altını çizdiğim yerlerini yazacağım. Zaten yazının tamamı da bir sayfacıktı.

(Bu arada karadeliklerin ışığı-300.000 km/s - bile çektiğini biliyorsunuz değil mi??? Bilmeyen yoktur herhalde zaten, ne olur ne olmaz diye dedim.)

Bu kez bol bol resim koyacağım.Çünkü...
Karadelikler bir harika dostum! :)
 Şu güzelliğe bir bakın da vurulmayana bir tane  çekip vurun!

     ''Bir nesnenin olay ufkunu geçerek bir karadeliğe düştüğünü düşünelim. İlk başlarda bu durumun farkında olmayacak ve kendisini olay ufkunun dışında olduğu gibi gözlemlemeye devam edecektir. Ancak olay ufkunun içindeki şeyler dışarıdan gözlemlenemez.


     Fizik yasaları kullanılarak yapılan basit bir hesap karadeliğin olay alanındaki kütleçekim alanının büyüklüğünün olduğunu gösterir.

  K= c üssü 4/4GM 
(Bilgisayarcı varsa aranızda affedin, bilmiyorum düzgün yazmasını; rezil oldum!! :) )


Sen ne kadar güzelsin öyle...

     Karadeliğin kütlesi arttıkça olay ufkundaki kütleçekim alanının büyüklüğü azalır. Bu durum büyük kütleli karadeliklerin olay ufkundaki kütleçekiminin çok zayıf olabileceği anlamına gelir. Ancak genel görelilik kuramı, olay ufkunu geçen bir cismin sürekli karadeliğin merkezine doğru yol almaya devam edeceğini söyler. Cisim büyük bir kütleçekim alanının içine girer ve bu durumun etkileri hissedilmeye başlar.



     Makroskobik bir cismin farklı noktaları çekim merkezine farklı uzaklıklarda olduğu için, hissedecekeleri kütleçekim alanları da farklı olacaktır. Çekim merkezine daha yakın olan noktalar daha büyük bir ivmeyle merkeze doğru hızlanacakları için cisim esneyecektir. Cisim merkeze yaklaştıkça farklı noktalara etkiyen kütleçekim kuvvetleri arasındaki fark giderek artacak ve eninde sonunda kütleçekimi cismin parçalanmasına neden olacaktır.''
(Bu paragrafa bayılıyorum, orijinalini daha da çok seveceksiniz!)

                                                         Bu da karadeliğin örtüsü, örgüsü, yapısı, fiziksel şekli...            Artık ne derseniz... O kelime bir türlü aklıma gelmedi gecenin bir yarısı... :(


Bu kadar yazdıktan sonra da en büyük karadeliğin Temmuz 2015'te bulunduğunu söylemekten kıvanç duyarım efenim.









  (resim yanlış olabilir) 
CID-947 Galaksisi'nin merkezindeymiş. Güneş'in yaklaşık 7 milyar katı büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor. Güneş'in Dünya'nın 109 katı büyüklüğünde olduğu dikkate alındığında keşfedilen kara deliğin, Dünya'dan 763 milyar kat büyük olduğu hesaplanıyor. 
 Büyük Patlama'dan yaklaşık 2 milyar yıl sonra meydana geldiği sanılan kara deliğin, 11,7 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor. 
Araştırma ekibi, keşfedilen kara deliğin çevresindeki galaksinin kütlesinin 10'da birini oluşturduğunu da ortaya çıkardı. (WOAAAAAAAAA!!! -üç ünlem koyacağım tek konu budur herhalde!)
Kara delikler, genellikle merkezinde bulunduğu galaksinin kütlesinin yüzde 0,2 ya da 0,5'ini oluşturuyor.

Aynı zamanda diğerlerinden farklı olarak merkezinde bulunduğu galaksiden daha hızlı genişleyen kara delik, gök bilimciler arasında şaşkınlığa neden oldu.
Bilim adamları, şimdiye kadar kara deliklerin çevrelerindeki galaksilerle aynı hızla ya da daha yavaş büyüdüğünü, sadece yeni oluşan galaksilerin merkezindeki kara deliklerin hızla genişlediğini varsayıyordu. 


Araştırmaya katkıda bulunan İsviçre Federal Enstititüsü'nden Benny Trakhtenbrot, "Normal boyutlardaki bir galakside devasa bir kara delik ortaya çıkardık. Bu kara delik, çevresindeki galaksiyi şimdiye kadar rastlamadığımız bir hızla yiyor. Keşif, galaksilerin oluşumuyla ilgili halihazırdaki modelleri yeniden gözden geçirmemize yol açacak" dedi. (ntv.com.tr)



Bu resmi bir ara ekrana koymuştum, o kadar büyüklükte ve yakınlıkta baktıkça tırsıyordum... *_*



Merhaba güzellik!
Mükemmel.
Fantastik.
İnanılmaz.
'Ben tesadüf eseri değilim, olamam!' diye haykırıyor, duymuyor musunuz?!
Ahengiyle dönmeyen baş varsa muhtemel konuyu daha çakamamştır...
Bence anlamayanlar varsa eğer, bir an önce anlamaya çalışsınlar yoksa karadelik çekip uzatıyormuş ya, o bir türlü düşmeyen köşeli jetonlarınızı alır, daha da çeker uzatır da kalırsınız öyle. 
Bakmaktan başka bir şey yapamazsınız. Görmek değil, yalnızca bakmak. :)
Hem de öyle bir çeker ki...
Karadelikleri uzun süredir araştıran varsa eğer, anlamışsındır beni. :)



Ahh, iyi geldi, özlemişim karadelikleri çoook çokk... 
Canımsınız karadelikler canım!

Allah'a emanet olun, bilimle kalın!
Hoşçakalın!



















Kitap Tag

Merhaba millet! Nasılsınız, okullar açılıyor yaaa!(Kih kih kih size okulu hatırlatan bir bloggeriniz var-YAŞASIN KÖTÜLÜK MUAHAHHAH!!!)
Tamam sustum.
Neyse o zaman, başlayalım?

1- Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?
Odam. Odamda tam olarak konsantrasyon sağlayabiliyorum. Salonda vb okumayı da denedim ama odam dışında yerler çok fazla ses aldığı için odaklanamadım bir türlü.

2- Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?
Ayraç ama aklımda tutabileceğime inanıyorsam yada ince bir kitapsa onu da koymuyorum.

3- Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun?
Eskiden kesinlikle bölüm başlarında derdim; şimdi de biraz öyle ama artık çoğu kitapta bölüm başlarında başladığınızda konuyu yakalamak için bir iki sayfa geri dönmek zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden senaryoyu, olan biteni aklımda tutuyor, arada sırada bölüm aralarında durdurabiliyorum. Onun haricinde belirli bir 'zaman'ım yok.

4- Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi? 
Asla yemek yemem çünkü sürekli dökerim, sıçratırım... (Pasaklılar!-benim gibi- Evde denemeyin!)  O yüzden arada sırada belki içerim. Bu arada neden 'kitap-kahve' ikilisi benim bu kadar hoşuma gitmiyor? Ben sadece su içiyorum! :)

5- Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?
Televizyon seyredemem, ki bunu denediğim kitap ağır bir dili olan bir kitaptı; bu yüzden kesin bir şey de söyleyemem ama müzik konusunda; eğer kitapta o an olan olaylara uygun ise kitabı anlamamı yüz kat arttırdığı için dinlerim.

6- Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?
İlk başladığım kitap sıkıcıysa ikinci bir kitaba başlarım -bu genelde umut vadeden ince bir kitap olur. Ama onun dışında tek kitap. Hele de okul dönemindeysem!

7- Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih edersin?
Evde. Parkta, bahçede falan okumak bana göre değilmiş ama otobüste çok rahat okuyabiliyorum. Hatta okul dönemindeyken otobüste okumaya öylesine alışmıştım ki evde rahat okuyamıyordum!

8- Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksa sessizce okunması mı?
Güzel bir soruuu! Psikolojik kısımları kafamın içinde yüksek sesle, çözümleme yapabilmek için ama aksiyon kısımları varsa -onlar elbette bekletilmemelidir- sessizce.

9- Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar mısın?
Sayfa atlamam asla. İğrenç bir kitapsa da bir paragrafa anlık olarak 2-3 bakışta bitiririm; bu da tüm sayfayı en en ennnn fazla dört saniyede bitiriyor oluşuma tekabül eder.

10- Ciltli kitap mı karton kitap mı?
Aahhh ciltli kitaplar, ah! Buradan o nevi şahsına münhasır yayınevi -siz anladınız onu- ciltli kitaplara 30-40 TL etiketi basmasaydı elbette CİLTLİ KİTAPLAR! Senin okuyucuların uzman beyin cerrahları değil ki her ameliyatta binler kazansın; senin okuyucun ÖĞRENCİ. Haksız mıyım?!

11- Kitap yazıyor musun?
7. sınıfta bilimkurgu-aksiyon-fantastik-romantik-dram-psikoloji altısıyla müthiş fikirlerimin olduğuna inandığım -gerçekten kaliteli ve orijinallerdi ama- uzun bir süre de devame ttirdiğim bir şey vardı, sonra sıkıldım, romantik bir şey yazmayı denedim. Tabii bu da 5 sayfayı geçmedi. O gün bu gündür uğraşmıyorum. Kitap yazmak harbiden sabır istiyor. Çok çok sabır.

Her neyse millet! Kendinize iyi bakın, inşallah hoşunuza gitmiştir!
Hoşçakalın!

18 Eylül 2015 Cuma

Umut Vadeden Bir Amerikan Dizisi: Fringe

     Bu yaz tatilinde herkesin sezon üstüne sezon bitirdiğine, internette izleyecek film bırakmadığına eminim. Ama ben hiçbir şey izleyemedim, hiçbiri sarmadı. Doctor House mükemmeldi ama yeni sekme açmaya üşenmek demek bu mğkemmel dizinin yarım kalması demek oldu. :( Sonra Prison Break vardı, o da güzeldi ama fazla umut vermedi, filmlere hiç girmiyorum zaten; onlar tam bir umutsuz vaka! 
Her neyse, sonra bir arkadaşım bana Fringe'i önerdi ve...
İnanılmazdı! Hepiniz izlediniz ama bana bir türlü nasip olmamıştı.
     Bana oldukça fazla Doctor Who'yu -eski günlerimi, ühühü- anımsattı.
     Neyse, gelelim Fringe'e...


FRINGE
IMDb: 8,5
Polisiye, bilimkurgu, gerilim, fantastik, korku, dram.
Yazarlar: 
J. J. Abrams
 Roberto Orci
 Alex Kurtzman
 Jeff Pinkner
 Akiva Goldsman
 J. H. Wyman
(Aynı zamanda Transformers'in de yazarlarıymış.)
Oyuncular:
Anna Torv  (Olivia Dunham)
Joshua Jackson  (Peter Bishop)
John Noble  (Dr. Walter Bishop)
Jasika Nicole  (Astrid Farnsworth)
Lance Reddick  (Phillip Broyles)
Blair Brown  (Nina Sharp)
Sezon: 5
Bölüm: 100
TAMAMLANDI.

Konu:
Dizide Kamu Güvenlik Teşkilatı denetimi altındaki FBI'ın bir kolu olan ve BostonMassachusetts merkezli Fringe Bölümü anlatılmaktadır. Fringe takımı korkunç ve tüm dünyayı etkileyebilecek açıklanamayan olayları açıklamak için alışılmamış bilimsel yöntemlerden ve FBI soruşturma yöntemlerinden yararlanmaktadır.

Bilimkurgu, drama ve gerilimin iç içe geçtiği yapımda bir özel ajan, bir bilim adamı ve oğlundan oluşan üçlümüz, bir dizi inanılmaz olayla bağlantılı ölümcül bir gizemi çözmeye çalışmaktadırlar...

Tüm yolcuların ve mürettebatının ölmüş olduğu, içinde hiçbir hayat belirtisi bulunmayan bir uçak Boston Logan Havalimanı'na iniş yapar... Bu gizemli olayı araştırmak üzere, FBI Özel Ajanı Olivia Dunham (Torv) görevlendirilir. Ancak araştırma esnasında ortağı Özel Ajan John Scott (Valley), ölümün kıyısına gelir. Çılgına dönen Dunham, umutsuzca ona yardım edecek birilerini aramaya başlar. Bu durum, özel ajanımızı günümüzün Einstein'ı Walter Bishop'a (Noble) götürür. Ancak Bishop, 17 yıldan fazla zamandır akıl hastanesindedir ve ona ulaşabilmenin tek yolu da asi oğlu Peter'ı (Jackson) yardım etmeye ikna etmekten geçer. Özel Ajan Philip Broyles'ın (Reddick) emrindeki üçlümüz, zamanla o ölümcül uçakta yaşananların, çok daha büyük ve şok edici bir gerçeğin sadece ufak bir parçası olduğunu keşfedeceklerdir...

İlk bölümün fragmanı:

Hani bilimkurgunun ileri safhaları fantastiğe kayar ya, işte bu tam da o.

Daha 1. sezonunu bile bitirmedim ama bunca senelik dizi geçmişime dayanarak söylüyorum: Umut var. Evet. Bu dizi, hala izlemediyseniz; müthiş bir şekilde umut vadediyor.
 1. sezonun 1. bölümü 1,5 saat sürüyor ama diğerleri 50şer dakikalık bölümler halinde. İlk bölümüm 1,5 saat olması beni korkutmuştu ama bitince 'herhalde 20 dk oldu' diyorsunuz!
Belki de Doctor Who'ya çok benzettiğim için bu kadar güzel gelmiştir bana ama hiç sanmıyorum; çünkü Doctor Who'yu izlemeyen çoğu kişi de benimle hemfikir.
Yani, eğer izlemediyseniz ve 'doğru düzgün bir bilimkurgu görmek istiyoruz artık' diyenlerdenseniz, hemen buraya tıklayıp açabilirsiniz!


İzleyenler, yorum bırakmayı unutmayın!
Hoşçakalın!

Gizemli Orman ve Esrarengiz Bahçe ile İlk Deneyim


     Şu büyükler için boyama kitaplarını biliyorsunuz değil mi? İşte Esrarengiz Bahçe'yi annem yıllar önce almıştı ama üşengeçlikten bırakmıştım. Doğru düzgün başlayamamıştım bile! Dünya üzerinde de onları sabırla boyayabilecek birinin varlığı bana biraz da olsa inanılmaz geliyordu. Ama insanız işte, ne yaparsın? Yapmadan bir şeyi tam olarak anlayamıyoruz.
Kardeşim, İstanbul TDV Kitap Fuarı'nda Gizemli Orman'ı almış. Başladım,
bırakamadım!
Gizemli Orman çok daha güzel geldi bana. Orada daha yoğun olarak tek figürler -yalnızca hayvan gibi- vardı. Tüm sayfa dolusu çiçek boyamak bana biraz sıkıcı gelmişti zaten.

Bunlar da kendi çapımızda birazcık yapmaya çalıştığımız şeyler:

   İlk boyadığım çizim buydu ama şu fotoğraf makinesi yok mu...
Işığını bir türlü ayarlayamıyorum. Grrrr..
:D
Bundan sonra internetten yapılmışlara baktım ve ehem ehem...
Kendimizi kimseyle karşılaştırmamalıyız ama değil mi? :)



Durmadan çiçek boyamak hoşuma gitmiyor; bunu ilk burada keşfettim. Uzun çizgiler boyamak beni daha çok rahatlatıyor. Siz ne boyamayı seversiniz?










Ama bu diğerlerine nazaran biraz daha güzel olmuş gibi?

Boyuyor musunuz, boyamıyor musunuz, neleri seviyorsunuz; yorum atmayı unutmayın. Hoşçakalın!

17 Eylül 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Bay Mercedes

Bay Mercedes
STEPHEN KING
Altın Kitaplar Yayınevi
430 sayfa
25 TL
Polisiye, gerilim, korku, aksiyon, psikolojik, romantik.

Bay Mercedes, benim bitirdiğim ilk Stephen King kitabı. Bitirdiğim diyorum çünkü daha önce sahafta O'nun 1999 basımına rastlamış ve almış ancak 90 sayfasının eksik olduğunu görünce bitirememiştim. Evet, yediğim en büyük kazık!:( 
Vee, sonra Bay Mercedes çıktı, aldım ama başlamadım; King'e başlamak için iyi bir kitap değilmiş diye duymuştum (YALAN!!!) ama bu aralar okuduğum o tonla edebi romanın arasında bu öyle büyük ve derin bir nefes oldu ki... 
Bunun yanı sıra polisiyelerde sürekli katil gizli olur ya, ben de ya olmasaydı diye sürekli düşünüyordum ve King dedi: ''Ben buradayım!''  
Ve bu katilin belirliliği kitaba müthiş bir aksiyon katmış!
Ayrıca kapakaki kan damlalarının tamamının ele gelebilirliğni de belirtmek istiyorum. :)

Neyse, konuya geçelim. Kitap ilahi bakış açısıyla iki kişi üzerinden anlatılıyor.
Biri Billy Hodges. Emekli dedektif. Bu adam, işini ailesini önüne almış, zamanında boşanmış ve kızıyla da ara sıra iletişim halinde olan biri. Jerome adlı bir zenci gençten başka doğru düzgün arkadaşı yok. İşini çok seviyor, aldığı davaların %90'ını, belki daha da fazlasını çözmüş, kafası çalışan biri. Emekli olunca da sabahtan akşama saçma sapan televizyon programları seyreden, yiyen, uyuyan, sürekli kilo alan ve hayattan bezmiş birine dönüşmüş. Elinde sürekli tabancasıyla oynuyor; kendini öldürmeyi bile düşünmüş.
Ve tüm bunların ortasında çözemediği ve kalbinde büyük boşluk bırakan dava: Mercedes'li Katil.
O da şöyle:
Bir gün, ekonomik krizin olduğu bir dönemde, iş bulma fuarı açılıyor ve sabahın bir kör vakti; yüzlerce insan sırada. Ve yukarıda bir Mercedes-Benz SL500, 12 silindirli beliriyor, insanlar da bir Benz'in orada ne aradığını kavrayamıyorlar. Git gide HID farlar güçleniyor ve Mercedes, oradaki herkesi eziyor. Fakat hiçbir delil bulunamadığından ve Mercedes'li Katil de diğer suçlular gibi cinayetini -pardon, katliamını- tekrarlamadığından bulunamıyor.
İşte bu Mercedes'li Katil: Brady Hartsfield. (Konunun üzerinden anlatıldığı ikinci kişi.)

Bir gün, Billy bir mektup alıyor. Kim dersiniz?
Mercedes'li Katil.
Anlatıyor.
Seni her gün izliyorum, görüyorum, evini gözetliyorum, ölmek istiyorsun falan diyor. Sonra cinayeti nasıl işlediğini anlatıyor. Yapışını,işlerken yaşadığı duygularını, o heyecanını, hislerini öyle bir üslupla anlatıyor ki, diyorsunuz 'sen psikopatların pirisin. Ruh hastası sapık.' Ve cinayetini tekrarlamayacağını, böylelikle onu bulamayacaklarını anlatıyor. Ve kendiyle iletişime geçmek isterse diye de ona Debbie'nin Mavi Şemsiyesi adlı sitede ''kurbagakermit19'' isimli bir hesap açtığını söylüyor.

Sonra, Brady kendini anlatmaya başlıyor. Çalıştığı yerleri, düşünce biçimini, alkolik bir anneye bakmak zorunda olduğunu falan öğreniyoruz. İlerledikçe de Brady'nin olgun biri olmadığını fark ediyorsunuz. Çok zeki ama olgunca düşünemeyince... eh. ve bu arada o da Billy'i öldürmeye çalışıyor. Billy de onu yakalamaya çalışıyor. İşte gerilimi sağlayan en önemli öge buydu.
Katilin kullandığı Mercedes kendinin değil; çalıntı. (Spoiler değil bu.)
Çalmış olmasına rağmen araba hiçbir şekilde zorlanmamış. Hiçbir iz vb. yok. Bu, bu arada muammalığını sürdürürken Mercedes'in gerçek sahibi ortaya çıkıyor ama kadını bir şey yapmadığı da belli.

Ayy her şeyi anlatmak istiyorum ama... tamam, söylemeyeceğim! Anlatacak daha o kadar çok şey var ki... Muhteşemdi. Ve bu King'in iyi kitaplarındanmış. Yani, çok da iyi değilmiş. Bu kitabı iyiyse, aman Allah'ım, diğerlerini düşünemiyorum.
Bu arada O'ya yaptığı gönderme de güzeldi.
Özellikle sonlarda, zaten gerilmişsiniz, öyle bir yükseliyor ki...
İnanılmazdı. Evet, bir insanoğlu bunu nasıl yazmış, orası da bir muamma!
Ama King'e benim gibi, yeni başlayacaksanız, uzun zamandır kitap okumuyorsanız önermem.
Nereyi dikkatli okumanız gerekir, nereler fazla önem taşımaz; bunu bilmiyorsanız önce başka kitaplarını okuyun derim; bence.

4,5/5 ---> 5/5

Hoşçakalın.
Kendinize iyi bakın!