31 Temmuz 2015 Cuma

Prince Of Tennis -evet- PRINCE OF TENNIS!!!

YESSS!:)
Bugün Prince Of Tennis'i konuşacağız çünkü  bu mükkkemmmelll bir şeyy!!



Evett işte bu!
Huzurlarınızda 12 yaşında 4 kez, üst üste turnuvaları gözü  kapalı yenmiş, kıvrak zekalı, hızlı akıllı, boyuyla aldatan -ALKIŞLAR TENİSİN PRENSİNE!  
ECHIZEN RYOMA!!!

Başka kim olabilirdi ki zaten, değil mi?!
Tabii ki de bu animeyi eline raketi almış ve topun gidip gelmesini -en az bir defa olsun- sağlamış olan insanlar çok daha iyi anlayacaklardır ki ben tenisle alakası olmayan bir arkadaşımın bununla tenis oynamaya başladığını bilirim. 

Bakalım bu animenin neleri varmış...
1. sezon
                                                          2. sezon(bunu da 3. sezondan sayın. Aslında sanırım en iyisi bu. Burada nasıl zekalar, nasıl sahneler, nasıl sınavlar, karakterler var... akıllara zarar! :) )
Prince Of Tennis: The National Tournament 

Şimdik... ana karakterimizden bahsedelim biraz... ve ilk bölümü anlatmaya geçelim sonra da.
Bir karakter bu kadar ukala, bu kadar kibirli ve bu kibrine değecek kadar da yetenekli olabilr mi? Aynı zamanda bu ukalalığıyla akılları başlardan alıp, kendine hayran bırakabilir mi?
Sorularınız ve daha fazlası için izlemeye -okumaya- devam edin!

1. sezonun ilk bölümü bir trende başlıyor, üç dev anası tenisçi raketleriyle hava atmaya çalışırken genç bir kızı rahatsız ediyorlar lakinnn korkmayın! 
Tenisin Prensi burada! 

Ve Echizen'in ukalalığı ile ilk kez burada karşılaşıyoruz.  Onlara öyle laflar diyor, öyle bir ukalık gösterisinde bulunuyor ki... o an ona kanınız kaynıyor zaten, bu çocukta bir şeyler var, hele dur bakalım, diyorsunuz.
Trenden inilir, Echizen katılacağı turnuva için yolu kurtardığı kıza sorar. Tabii ukalalığın gözü kördür, kızın varlığından dahi haberdar değilmiş, çok ses çıkardıklarını düşünmüş de rahatsız olmuş! :)

Kız da ona bilmeden yanlış yolu tarif eder ve tenisin prensi turnuvaya 5 dakika geç kaldığı için katılamadığını söyleyerek bir bankta buluşurlar. Bu arada, trendeki 3 hava atma meraklısı tenisçi ile karşılaşırlar ve küçük bir tartışmanın ardından Echizen onlara meydan okur. 
Ve MAÇ BAŞLAR!

Bu karakterde bulacağınız 
azmi ve 
zor durumlarda onların üstesinden çabucak ve soğukkanlılıkla gelmeyi 
başka hiçbir karakterde bu denli yoğun ve güçlü bulamayacağınızı temin ederim efenim. Özellikle de zor durumlardakini.

Bildiğiniz gibi ilk bölüm sadece karakteri tanıtmayı amaçlar genelde. Konu 2 ve daha sonraki bölümlerde başlar. İşte siz sakın bu anlattıklarıma bakıp da 
''Amaaann, çok sıkıcıymış, ben spor animeleri de sevmem zaten, karakteri de ukalaymış, boyu da kısaymış, sözde 12 yaşında şampiyon olmuş. Peh!'' derseniz önyargının gözü çıksın derim. :)
Bu arada, sadece Echizen'in maçlarına da dahil olmuyoruz, takımın diğerlerinin çiftler maçları, tekler maçları, geçmişleri, yaşadıkları zorluklar ve dirençleri vb. de elbette var ve araya sıkılmayasınız diye eğlenceli, konu dışı bölümler de eklenmiş.Gerçekten gülüdürücüler.


FOTOĞRAFLAR (Karma bölümlerden)


                                                                                                                                                                 Bu küçüklüğünün anlatıldığı kısımdan. Azmin suratına yansıyışından anlamışsınızdır nasıl bu kadar küçük yaşta böyle mükemmel bir tenisçi olduğunu.
                                                                                                                                                                           bu 2. sezon 1. bölümden süper bir maçın sonucunda Echizen'in yüzünde artık görmeye alışık olduğumuz bir ifade. 





                                                                           Bu da 2. sezondan, kardeş ama aynı zamanda rakip olan başka bir orta okuldan tanıdıkları.
Kendileri gerçekten süper birer rakiptirler. 








                                                                           

Böyle orijinal bir karakteri de görmüş olacaksınız. Evet, şu kırmızı kafadan bahsediyorum. 2. sezonda ilk bölümde karşımıza çıkıyor ancak Ulusal Turnuva'da da var sanırım.







                                                                                       Onun kadar hayat dolusunu, saf ama saflığını binle çarpan yeteneğini ve enerjisini görmeden başka bir animeye göz dikmeyin efendim. 




Orijinal yan karakter sıkıntısı çektiğimiz 
bir yüzyılda bu çocuk bulunmaz bir nimet! :)
Evet, kendisi havalarda uçmaya da bayılır. (izleyenler ne demek istediğimi anlayacaklardır.)



             
İşte buradaki hız, maçlarda gördüğümüz Serena Williams'ın attığı 190 km/sa. hızı ezer, geçer, binle çarpar, devirli dokuza böler. :)  Siz Echizen'in Twist Servisi'ni görene kadar bekleyin. :)

Kastettiğim şey HIZ. 
SAF HIZ VE 
GÜÇ VE  
İSABET. 




                                                                               



 İşte böyle bir hızdan bahsediyorum. Ve inanın bana, hızlı atmak kolay değil. Hayır, hızlı atacağım derken gücü kontrol etmekte zorlanırsınız. Gücü kontrol etseniz, isabette sorunlar yaşayabilirsiniz. (tabii ki de ışık hızıyla atmıyor, yardımcı olsun diye koydum sağdaki resmi.)


        
VUR ECHIZEN! VUR!
ÇAK BİR TANE!
:)
NOT: 1. sezonu bitereceğim diye kendinizi şartlamayın. İlk sezonun yarısına falan geldiğinizde 2. sezona geçebilirsiniz. Çok aksaklık olmuyor. Ben öyle yapmıştım. Ayrıca 2. sezon gerçekten çok çok çok daha güzeldir ve kısadır da.

Bu animeyi turkanime.tv/anime/prince-of-tennis 'den izleyebilirsiniz.
Saygılar
Sevgiler efendim.
:D


26 Temmuz 2015 Pazar

Kitap Yorumu : -22- BRİTANYA YOLU - AMANDA HODGKINSON

22 britanya yolu ile ilgili görsel sonucu
                                                          

-22- BRİTANYA YOLU
Kategori: Psikoloji, dram, aşk, ihanet
Yazar: Amanda Hodgkinson
Çevirmen: Buse Barış
Üretici: Arkadya Yayınları
Sayfa sayısı: 452

UYARI: Bu yazı ağır sözler içermektedir, evet, kusura bakmayın. Okuduktan hemen sonra yazdım. Ama merak etmeyin, zerre küfür yok. Ve fark ettim de kitabın sadece olumsuz yönlerini ele almışım sinirden. O yüzden kusura bakmayın. 
Kimse kırılmasın, ama kitaplarda bazı şeylere gelemiyorum.

Tek kelime dahi etmek istemiyorum. Evet, istemiyorum; yazmamın da yegane sebebi insanlığı büyük bir hatadan kurtarmak.
Ama spoiler'a geçmeden önce okumayanlara kapağa aldanmamalarını söylemeliyim. Kapak gerçekten çok güzel, ama güzelliğine aldanmayın. İçi çöp dolu. Sakın kalkıp da o kadar para dökmeyin, para döktüyseniz de zamanınızı dökmeyin bari. Zamanınız paradan çok daha önemlidir. Onu geri kazanamazsınız.

Bu arada, okuyup da bayılanlara, sevenlere sözüm yok. Onlara 'zevksiz' vb. asla diyemem. Burası bir blog. Kişisel bir blog ve bunlar da benim kişisel yazılarım.

Bu yazı SPOILER'lı olacak. Ona göre. Sonra ben duymadım, görmedim olmasın.
***
Berbattı. Tek kelimeyle. O ne öyle ya?! 
Tamam, siz 6 yıl ayrı kaldınız. Aynı insanlar değilsiniz, savaş gördünüz falan ama bu nedir ya? Bu nasıl bir bağlılık?
Hadi, kocanın savaşta öldüğüne inandın, boşluğa düştün de anam; gördüğün her adamın kollarına tacan kendini mi demek oluyor bu? Sen kendine bir daha nasıl kadın diyebilirsin? Bir de bu kitabın bağlılık üzerine olduğu söyleniyor. Kimse kusura bakmasın. Belki sözlerim ağır olabilir; az önce bitirdim kitabı.
Her neyse, kadınlar duygusaldır, olabilir deyip onu geçelim bakalım erkeğe ne diyeceksiniz? O da kadın peşinde. Pislik, geber git ya, en azından dünyadan bir boğaz eksilir.
Hadi onu da geçiyorum.
Bir araya geldiniz. Artık eski o saçma sapan ilişkilerinizi çöpe atmanın vaktidir, değil mi? Yook, yine gidin ayrılın.
Bari önceki sevdiğini bırakamıyorsun, e bari karını/kocanı öperken, onun yanında yatarken de mi öncekini düşüneceksin? Utan be!
Yazdıkça sinirleniyorum. Bir de yanımda durmuş bana öylece bakıyor! Grrr...
Tamam, sakinim...

İçinde sadece 3 güzel şey vardı: Anne sevgisi, arada 3-5 altı çizilecek cümlecik ve final.

Neyse efendim, kalbinizi kırdıysam, özür dilerim. Alıntılara geçelim. 

ALINTILAR:

Ancak Aurek, daldan yapılma bir silahı kırmanın çok gereksiz bir davranış olduğunu düşünüyordu. Dünyada silah olarak kullanabileceği daha binlerce dal vardı. Bu oyunu oynamaya çok yaşlı biri olana kadar devam edebilirdi. Acaba düşman, bunu biliyor muydu?

Franek bıçağını havada sallayarak, ''E, buyur git,'' dedi. ''Varşova şu yönde. Almanların tank ve silahlarını takip et, yeter. Seni tanımak güzeldi, ölü dostum.''

Silvana kürkünü giyip bebeğini de iç kısmına aldı. Bebek şiddetle ağlıyordu. ve Silvana, bu sesi hiçbir şeyle değişmezdi.

Silvana, ''Kocam köylü değil,'' diye yanıt verdi. ''O bir mühendis.''
''Ooo, zeki bir köylü. Peki, şimdi nerede?''


2/5
Hoşçakalın ve tekrar kusura bakmayın! :)
Bu yorum da böyle olsun.(Yorum demeye bin şahit ister.)

21 Temmuz 2015 Salı

Şarkılardan Türkülerden... 1



     Merhaba! Sizlere eskiden çok beğendiğim -hala da severim- şarkılardan biraz göstermek istedim. Yanlarına da geçtikleri dizi, film, anime vb. yazdım.
Başlayalım?

INFINITE - In The Summer



MIVA - Don't Cry Anymore (Rich Man Poor Woman)



Bu şarkı ''Rich Man Poor Woman'' dizisinde çalıyordu. O dizi gerçekten çok güzeldir. İzlemeyeniniz varsa, şimdi yeni sekmede açsın ve izlesin! :)

JASON MRAZ - Lucky



NICKELBACK - If Today Was Your Last Day

Bu şarkının sözleri çok güzeldir... Eğer İngilizce'niz yoksa çevirilerine bakın, aslında hayatımıza oturtmamız gereken bir şeyden bahsediyor. 
Sonuçta 1 dakika daha yaşayacağınızı kimse size garantilemiyor!


Ve belki de en iyi anlama sahip olanlardan biri:
SIMPLE PLAN - Me Against The World



6 Süper Kahraman'ın anısına da bir şey koymazsam ayıp etmiş olurum, değil mi?
FALL OUT BOY - Immortals (6 Süper Kahraman)



Bu yazı da bu kadar olsun. Uzun olmasın can sıkmasın diye burada bırakayım dedim.
Hoşçakalııınn! :)


Kitap Yorumu : BÖĞÜRTLEN KIŞI - SARAH JIO

 Eveeett! İlk yazım Böğürtlen Kışı için olsun dedim.



Kategori: Sır, tarih, psikoloji, aşk, aile, dram vb.
Yazar: Sarah Jio
Çevirmen: Duygu Parsadan
Üretici: Arkadya Yayınları
Sayfa sayısı: 353

Herkes okudu bitirdi, ben yeni okudum. (Farklılıklar değerlerimizdir, kızmayın bana! :) ) Her neyse, geç olsun güç olmasın diyelim ve yorumumuza geçelim efendim.

Kitap, yazarımız 3. çocuğuna hamileyken yazılmış ve belki de bu sayede annelik duygularını anne olmasanız dahi gerçekten çok iyi bir biçimde hissedebiliyorsunuz. Anne demişken, bir anneyi en çok korkutacak şey nedir desem? Çocuğunun başına bir şey gelmesi... Hastalanması, düşmesi ve bazen de kaçırılması...
İşte bu kitap bunu ele alıyor. Yıl 1930. Elinde çocuğundan başka hiçbir şeyi olmayan genç bir anne: Vera Ray. Babasını geçin, o da Vera'ya aşık ama... neyse canım, okuyun görün. Uyuz oluyorsunuz.

Mayıs ayında kar yağıyor. Evet, mayısta! Buna da ''Böğürtlen Kışı'' deniyor. Bu kar kıyamette elin teki geliyor ve hoop bizim daha 3 yaşında küçücük Daniel'imizi kaçırıyor. 
İşte burada tamamen Vera olacaksınız.(yazar buna gerek bırakmıyor ama olsun.) Onun yüreğiyle çocuğunuzu arayacak, onun hıçkırıklarıyla karlar üzerindeki ayıcığı bulacaksınız. Ve Daniel'inizi bulmak için artık elinizde kalan her şeyinizi kaybedeceksiniz. Ühhühüü... :(

Ve sonra... yıllar yıllar sonra, bir gazete muhabiri olan Claire Aldrigde (sonuna kadar arkandayız Claire!)' den bu kar tekrarlanınca hakkında bir yazı yazması istenir. Başta ilgisini çekmeyen kar, küçücük bir ipucuna ulaşınca, tamamen dikkatini ona vermesine sebep olur çünkü o da çocuk kaybetmenin ne demek olduğunu iyi bilmektedir. Bu zamana kadar hala çözülememiş olan bu çocuk kaçırma davasının izini sürer, tabii bir yandan da kocasıyla olan ilişkisini düzeltmelidir. 

Konu bu. Yazar çok derin sorular soruyor, çok kavramları irdeliyor ve bu öyle her yazarda bulamayacağınız bir şey. ''İşte annelik böyle bir şey!'' diyorsunuz. 

*****************************************SPOİLER***************************************
Dainel açığa çıktı, ilişkiler falan düzeldi ama beni Claire'nin benliğini tekrar bulması kadar hiçbir şey mutlu etmedi sanırım. Düşünsenize, 8 aylık bebeğinizi tutkunu olduğunuz şeyi yaparken kaybediyorsunuz. 
Claire, suç sende. Bir de müzik dinlemeyiver! Karnın burnunda zaten, neyine lazım öyle koşarsın ki? 
Haa... Bir de şu ilişkilerinin düzelmesi var... Evet, işte o çok iyi oldu. Bir an ciddi ciddi  ayrılacaklarını zannettim ama yook, e yazar kaliteli mübarek! :)

ALINTILAR:
Herkes kendi hayat yolunda acılar çekip iyileşir.

"Demek buradasın," dedi. "Ben de benden kaçtığını düşünmüştüm."
"Kaçıyordum," dedim dürüstçe. (İşte aradığım ilham burada!)

"Bee yengem her zaman der ki, çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş, sen zor bir dönemden geçerken yanında koşan değildir." diyerek başını iki yana salladı. "Bunu herkes yapar." Yengeme göre gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevine - hatta mutluluğunu kutlayan kişidir.

Hatalar kişiliği oluşturur.

"Onu özlüyor olmaktan nefret ediyordum."

Kalpler anneleri asla unutmaz. (Evet, unutmazlar.)

Birinin beni affetmesine değil, kendi kendimi affetmeye ihtiyacım vardı. (sonunda fark ettin!)

Bazen sadece riski göze almalısın, bilhassa seni mutlu ettiği zamanlar.

Not: Daniel. Max'i unutma. Onu karların arasında buldum. Seni çok özledi.
'Max' dedi ayıcığın tozlu kafasını düzelterek 'beni almaya geldiği gece onu düşürmüştüm.' Çenesi titredi. 'Dönüp almama izin vermemişti.'


5/5!
Keyifli okumalar!