29 Kasım 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Kafes

Ah Kafes, ah! Tek kelimeyle türünün EN İYİSİ.
İnşallah koyduğum resim çıkmıştır çünkü benim bilgisayar kafayı yemiş durumda ve şu anda da zaten yazdıklarımı birden silmesin diye dua ediyorum.
Neyse, sizler nasılsınız? Uzun zamandır bir şeyler yazamadım  ama siz de yorum atmadınız. :(


KAFES

Josh MALERMAN
İthaki Yayınları
330 sayfa
Tür: Gerilim(sonuna kadar!), korku, psikoloji(müthişti) ve macera.

Şimdi, gelelim yoruma. Olay, şöyle başladı diye başlangıcı falan anlatmadan direk ortadan giriyor. Malorie, iki çocuğuyla birlikte bir evde kalıyorlar ve bu ev camları siyaha boyanmış, hiçbir şekilde dışarısı gözükmüyor; kapılar sonuna kadar kilitli, çocuklar da dışarıdaki demir çitlerden alınmış bir kısımla yatakları çevrilmiş, korunmalı bir yerde yatıyorlar. Ve bir gün, Malorie o günden ölesiye korkuyor, bir yolculuğa çıkmak zorunda kalıyor. Ve çocuklarının isimleri yok; sadece Oğlan ve Kız. 

Sonra geçmişe dönüyor. Eveett, şimdiii, Malorie ve kız kardeşi Shannon ile birlikte bir evde yaşıyorlar. Sonra bir haber geliyor. Dünya'nın yukarısında bir ülkede, tam hatırlayamadım, iki tane insan delirip birbirlerini öldürüyorlar, bir anne delirip iki çocuğunu gömüyor, sonra kendini de öldürüyor falan ve bu insanların asla bir başkasına zarar verecek türde insanlar olmamaları da şok. İlk başta Shannon uyanıyor ve bu tür delirip öldürme olaylarının birden artmasıyla yavaş yavaş önlemler almaya başlıyorlar.
Bu arada Malorie de kazara hamile kaldığını öğreniyor.
İnsanlar artık gözlerine siyah camlı gözlük takıp, ellerine baston alıyor ve kör rolü yaparak dışarılarda gezinmeye başlıyorlar. Ve bu da sık olan bir şey. Okullar kapatılıyor, Medya çökme noktasına gelmiş, spikerler sunum binalarında yatıp kalkıyorlar, insanların çoğu da zaten işe gitmiyor.

Çünkü;
İnsanlar dışarıda bir şey görüp deliriyorlar. Ve birbirlerini vahşet içinde -gerçek bir vahşetten bahsediyorum, bir öldürme biçimleri var, dudağınız uçuklar- öldürüyorlar. 
Ama dışarıda gerçekten bir şey mi var, yoksa insanlar dışarıya baktıklarında delireceklerinden emin oldukları için mi delirip birbirlerini öldürüyorlar?
Kitabın tabiriyle; dışarıda gerçekten bir şey mi var, yoksa kişi kendinin en büyük düşmanı mı?

Öhöm öhöm... aklıma geldikçe kanım donuyor da o öldürme biçimlerinde. Özellikle George diye biri var, orada aklınıza ben geleyim, muazzamdı. Ölme yolu, şekli değil. (Spoiler değil.)

Neyse, sonra bir x hadisesinden sonra (söylemeyecem) Malorie artık aklını başına alıyor ve evi terk etmek zorunda kalıyor , gazetede gördüğü ''Buraya gelin, birlik olalım'' gibi bir kütürdeki adrese gitmesi gerek çünkü nüfus batmış vaziyette. Ve yol uzak, araba kullanması lazım.
Evet.
Araba.
Gözleri görmeden.
Ama o yerde daha öncede bulunduğundan km saycaına baka baka, arada hafifçe gözünü aça aça gidiyor işte. Ve evin içine girdiğinde -bir tören gibi bir giriş oluyor, anlayacaksınız- daha önceden evin sahibi George (ölmüş, yukarıda bahsettiğim adam) tarafında içeri alınmış bir kaç kişiyle tanışıyor. Tom aralarında en soğukkanlısı ve oranın başı, Cheryl diye genç bir kız var, Felix tam bir mühendis kafasına sahip bir adam ve Don. Kitap boyunca söveceğiniz Don. :)

Aaayyhhhhhh gepsini anlatmak istiyorum ama buradan sonrası derin spoilera girer ve siz siz olun sakın 'amaan eve geldiler, hikaye de mutlu mutlu bitti işte, okumaya gerek yokmuş' demeyin, ekrandan fırlayıp boğazınıza sarılırım. Kitap sağolsun bol bol öldürme yöntemi öğrendim. Muahahha!
Asıl olaylar eve girdikten sonra başlıyor ve öyle olaylar oluyor, öyle şeyler gerçekleşiyor ki... Aman Allah'ım!

Efendim, ben şimdi kaçıyorum yoksa ağzımdan bir şey kaçıracağım ve sakın bu kitabı okumamazlık gibi etmeyin. Yazarın bir şarkıcı grubunun solisti olduğu ve ilk kitabı olduğu düşüülürse ve üslubunun bile insanı gerdiği göz önüne alınırsa böyle ustaca bir hayalgücüyle yoğrulmuş, son derece orijinal karakterlerle ve son derece orijinal bir kurguyla süslendiği düşünülür ise okumazsanız, sadece kendinize yazık edersiniz. Şimdi İlknokta'da %30 indirimle ve imzalı olarak satılıyor. Uçun derim ben, hoşçakalın!


5/5

Hızlı hızlı yazdım, yanlış anlaşılmalar için kusura bakmayın. Bu bloga hiç yazamadığm süre zarfında Tatlı Hesaplaşma, Simyacı ve Bbil'de Ölüm İstanbul'da Aşk kitapları da bitti ve üçü de birbirinde güzeldi ama yorumu bu yoğunlukta nasıl girerim, hiçbir fikrim yok. Bana dua edin! Ve yorum yazmayı da unutmayın lütfen!