22 Eylül 2015 Salı

Karadeliğe Düşerseniz Ne Olur? ve En Büyük Karadelik

          TÜBİTAK'ın sıkı bir takipçi olarak Bilim Teknik'i almıştım. Eylül 2015 sayısını. Bayağı geç oldu ama her zaman şunu demeli insan: Zararın neresinden dönülse kardır.
***Ayrıca bunu tanıtım yazısı olarak sayın çünkü kendisi sadece 5 TL; TÜBİTAK her zaman mükemmel fiyatlara sahip olmuştur.
     Orada bir yazı okudum; Mahir E. Ocak mükemmel bir biçimde ve anlaşılır bir dille yazmış, kafamdaki en derin soru işaretini şak diye çözüverdi. 
     Anladığınız üzere bu konuda bayağı bir şey okumuş, dinlemiş ve araştırmıştım ama her zaman ufak soru işaretler -giderek büyüyorlar- kalıyor insanın kafasında. O yüzden şimdi o yazının özetini, genel olarak altını çizdiğim yerlerini yazacağım. Zaten yazının tamamı da bir sayfacıktı.

(Bu arada karadeliklerin ışığı-300.000 km/s - bile çektiğini biliyorsunuz değil mi??? Bilmeyen yoktur herhalde zaten, ne olur ne olmaz diye dedim.)

Bu kez bol bol resim koyacağım.Çünkü...
Karadelikler bir harika dostum! :)
 Şu güzelliğe bir bakın da vurulmayana bir tane  çekip vurun!

     ''Bir nesnenin olay ufkunu geçerek bir karadeliğe düştüğünü düşünelim. İlk başlarda bu durumun farkında olmayacak ve kendisini olay ufkunun dışında olduğu gibi gözlemlemeye devam edecektir. Ancak olay ufkunun içindeki şeyler dışarıdan gözlemlenemez.


     Fizik yasaları kullanılarak yapılan basit bir hesap karadeliğin olay alanındaki kütleçekim alanının büyüklüğünün olduğunu gösterir.

  K= c üssü 4/4GM 
(Bilgisayarcı varsa aranızda affedin, bilmiyorum düzgün yazmasını; rezil oldum!! :) )


Sen ne kadar güzelsin öyle...

     Karadeliğin kütlesi arttıkça olay ufkundaki kütleçekim alanının büyüklüğü azalır. Bu durum büyük kütleli karadeliklerin olay ufkundaki kütleçekiminin çok zayıf olabileceği anlamına gelir. Ancak genel görelilik kuramı, olay ufkunu geçen bir cismin sürekli karadeliğin merkezine doğru yol almaya devam edeceğini söyler. Cisim büyük bir kütleçekim alanının içine girer ve bu durumun etkileri hissedilmeye başlar.



     Makroskobik bir cismin farklı noktaları çekim merkezine farklı uzaklıklarda olduğu için, hissedecekeleri kütleçekim alanları da farklı olacaktır. Çekim merkezine daha yakın olan noktalar daha büyük bir ivmeyle merkeze doğru hızlanacakları için cisim esneyecektir. Cisim merkeze yaklaştıkça farklı noktalara etkiyen kütleçekim kuvvetleri arasındaki fark giderek artacak ve eninde sonunda kütleçekimi cismin parçalanmasına neden olacaktır.''
(Bu paragrafa bayılıyorum, orijinalini daha da çok seveceksiniz!)

                                                         Bu da karadeliğin örtüsü, örgüsü, yapısı, fiziksel şekli...            Artık ne derseniz... O kelime bir türlü aklıma gelmedi gecenin bir yarısı... :(


Bu kadar yazdıktan sonra da en büyük karadeliğin Temmuz 2015'te bulunduğunu söylemekten kıvanç duyarım efenim.









  (resim yanlış olabilir) 
CID-947 Galaksisi'nin merkezindeymiş. Güneş'in yaklaşık 7 milyar katı büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor. Güneş'in Dünya'nın 109 katı büyüklüğünde olduğu dikkate alındığında keşfedilen kara deliğin, Dünya'dan 763 milyar kat büyük olduğu hesaplanıyor. 
 Büyük Patlama'dan yaklaşık 2 milyar yıl sonra meydana geldiği sanılan kara deliğin, 11,7 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor. 
Araştırma ekibi, keşfedilen kara deliğin çevresindeki galaksinin kütlesinin 10'da birini oluşturduğunu da ortaya çıkardı. (WOAAAAAAAAA!!! -üç ünlem koyacağım tek konu budur herhalde!)
Kara delikler, genellikle merkezinde bulunduğu galaksinin kütlesinin yüzde 0,2 ya da 0,5'ini oluşturuyor.

Aynı zamanda diğerlerinden farklı olarak merkezinde bulunduğu galaksiden daha hızlı genişleyen kara delik, gök bilimciler arasında şaşkınlığa neden oldu.
Bilim adamları, şimdiye kadar kara deliklerin çevrelerindeki galaksilerle aynı hızla ya da daha yavaş büyüdüğünü, sadece yeni oluşan galaksilerin merkezindeki kara deliklerin hızla genişlediğini varsayıyordu. 


Araştırmaya katkıda bulunan İsviçre Federal Enstititüsü'nden Benny Trakhtenbrot, "Normal boyutlardaki bir galakside devasa bir kara delik ortaya çıkardık. Bu kara delik, çevresindeki galaksiyi şimdiye kadar rastlamadığımız bir hızla yiyor. Keşif, galaksilerin oluşumuyla ilgili halihazırdaki modelleri yeniden gözden geçirmemize yol açacak" dedi. (ntv.com.tr)



Bu resmi bir ara ekrana koymuştum, o kadar büyüklükte ve yakınlıkta baktıkça tırsıyordum... *_*



Merhaba güzellik!
Mükemmel.
Fantastik.
İnanılmaz.
'Ben tesadüf eseri değilim, olamam!' diye haykırıyor, duymuyor musunuz?!
Ahengiyle dönmeyen baş varsa muhtemel konuyu daha çakamamştır...
Bence anlamayanlar varsa eğer, bir an önce anlamaya çalışsınlar yoksa karadelik çekip uzatıyormuş ya, o bir türlü düşmeyen köşeli jetonlarınızı alır, daha da çeker uzatır da kalırsınız öyle. 
Bakmaktan başka bir şey yapamazsınız. Görmek değil, yalnızca bakmak. :)
Hem de öyle bir çeker ki...
Karadelikleri uzun süredir araştıran varsa eğer, anlamışsındır beni. :)



Ahh, iyi geldi, özlemişim karadelikleri çoook çokk... 
Canımsınız karadelikler canım!

Allah'a emanet olun, bilimle kalın!
Hoşçakalın!



















Kitap Tag

Merhaba millet! Nasılsınız, okullar açılıyor yaaa!(Kih kih kih size okulu hatırlatan bir bloggeriniz var-YAŞASIN KÖTÜLÜK MUAHAHHAH!!!)
Tamam sustum.
Neyse o zaman, başlayalım?

1- Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?
Odam. Odamda tam olarak konsantrasyon sağlayabiliyorum. Salonda vb okumayı da denedim ama odam dışında yerler çok fazla ses aldığı için odaklanamadım bir türlü.

2- Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?
Ayraç ama aklımda tutabileceğime inanıyorsam yada ince bir kitapsa onu da koymuyorum.

3- Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun?
Eskiden kesinlikle bölüm başlarında derdim; şimdi de biraz öyle ama artık çoğu kitapta bölüm başlarında başladığınızda konuyu yakalamak için bir iki sayfa geri dönmek zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden senaryoyu, olan biteni aklımda tutuyor, arada sırada bölüm aralarında durdurabiliyorum. Onun haricinde belirli bir 'zaman'ım yok.

4- Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi? 
Asla yemek yemem çünkü sürekli dökerim, sıçratırım... (Pasaklılar!-benim gibi- Evde denemeyin!)  O yüzden arada sırada belki içerim. Bu arada neden 'kitap-kahve' ikilisi benim bu kadar hoşuma gitmiyor? Ben sadece su içiyorum! :)

5- Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?
Televizyon seyredemem, ki bunu denediğim kitap ağır bir dili olan bir kitaptı; bu yüzden kesin bir şey de söyleyemem ama müzik konusunda; eğer kitapta o an olan olaylara uygun ise kitabı anlamamı yüz kat arttırdığı için dinlerim.

6- Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?
İlk başladığım kitap sıkıcıysa ikinci bir kitaba başlarım -bu genelde umut vadeden ince bir kitap olur. Ama onun dışında tek kitap. Hele de okul dönemindeysem!

7- Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih edersin?
Evde. Parkta, bahçede falan okumak bana göre değilmiş ama otobüste çok rahat okuyabiliyorum. Hatta okul dönemindeyken otobüste okumaya öylesine alışmıştım ki evde rahat okuyamıyordum!

8- Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksa sessizce okunması mı?
Güzel bir soruuu! Psikolojik kısımları kafamın içinde yüksek sesle, çözümleme yapabilmek için ama aksiyon kısımları varsa -onlar elbette bekletilmemelidir- sessizce.

9- Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar mısın?
Sayfa atlamam asla. İğrenç bir kitapsa da bir paragrafa anlık olarak 2-3 bakışta bitiririm; bu da tüm sayfayı en en ennnn fazla dört saniyede bitiriyor oluşuma tekabül eder.

10- Ciltli kitap mı karton kitap mı?
Aahhh ciltli kitaplar, ah! Buradan o nevi şahsına münhasır yayınevi -siz anladınız onu- ciltli kitaplara 30-40 TL etiketi basmasaydı elbette CİLTLİ KİTAPLAR! Senin okuyucuların uzman beyin cerrahları değil ki her ameliyatta binler kazansın; senin okuyucun ÖĞRENCİ. Haksız mıyım?!

11- Kitap yazıyor musun?
7. sınıfta bilimkurgu-aksiyon-fantastik-romantik-dram-psikoloji altısıyla müthiş fikirlerimin olduğuna inandığım -gerçekten kaliteli ve orijinallerdi ama- uzun bir süre de devame ttirdiğim bir şey vardı, sonra sıkıldım, romantik bir şey yazmayı denedim. Tabii bu da 5 sayfayı geçmedi. O gün bu gündür uğraşmıyorum. Kitap yazmak harbiden sabır istiyor. Çok çok sabır.

Her neyse millet! Kendinize iyi bakın, inşallah hoşunuza gitmiştir!
Hoşçakalın!

18 Eylül 2015 Cuma

Umut Vadeden Bir Amerikan Dizisi: Fringe

     Bu yaz tatilinde herkesin sezon üstüne sezon bitirdiğine, internette izleyecek film bırakmadığına eminim. Ama ben hiçbir şey izleyemedim, hiçbiri sarmadı. Doctor House mükemmeldi ama yeni sekme açmaya üşenmek demek bu mğkemmel dizinin yarım kalması demek oldu. :( Sonra Prison Break vardı, o da güzeldi ama fazla umut vermedi, filmlere hiç girmiyorum zaten; onlar tam bir umutsuz vaka! 
Her neyse, sonra bir arkadaşım bana Fringe'i önerdi ve...
İnanılmazdı! Hepiniz izlediniz ama bana bir türlü nasip olmamıştı.
     Bana oldukça fazla Doctor Who'yu -eski günlerimi, ühühü- anımsattı.
     Neyse, gelelim Fringe'e...


FRINGE
IMDb: 8,5
Polisiye, bilimkurgu, gerilim, fantastik, korku, dram.
Yazarlar: 
J. J. Abrams
 Roberto Orci
 Alex Kurtzman
 Jeff Pinkner
 Akiva Goldsman
 J. H. Wyman
(Aynı zamanda Transformers'in de yazarlarıymış.)
Oyuncular:
Anna Torv  (Olivia Dunham)
Joshua Jackson  (Peter Bishop)
John Noble  (Dr. Walter Bishop)
Jasika Nicole  (Astrid Farnsworth)
Lance Reddick  (Phillip Broyles)
Blair Brown  (Nina Sharp)
Sezon: 5
Bölüm: 100
TAMAMLANDI.

Konu:
Dizide Kamu Güvenlik Teşkilatı denetimi altındaki FBI'ın bir kolu olan ve BostonMassachusetts merkezli Fringe Bölümü anlatılmaktadır. Fringe takımı korkunç ve tüm dünyayı etkileyebilecek açıklanamayan olayları açıklamak için alışılmamış bilimsel yöntemlerden ve FBI soruşturma yöntemlerinden yararlanmaktadır.

Bilimkurgu, drama ve gerilimin iç içe geçtiği yapımda bir özel ajan, bir bilim adamı ve oğlundan oluşan üçlümüz, bir dizi inanılmaz olayla bağlantılı ölümcül bir gizemi çözmeye çalışmaktadırlar...

Tüm yolcuların ve mürettebatının ölmüş olduğu, içinde hiçbir hayat belirtisi bulunmayan bir uçak Boston Logan Havalimanı'na iniş yapar... Bu gizemli olayı araştırmak üzere, FBI Özel Ajanı Olivia Dunham (Torv) görevlendirilir. Ancak araştırma esnasında ortağı Özel Ajan John Scott (Valley), ölümün kıyısına gelir. Çılgına dönen Dunham, umutsuzca ona yardım edecek birilerini aramaya başlar. Bu durum, özel ajanımızı günümüzün Einstein'ı Walter Bishop'a (Noble) götürür. Ancak Bishop, 17 yıldan fazla zamandır akıl hastanesindedir ve ona ulaşabilmenin tek yolu da asi oğlu Peter'ı (Jackson) yardım etmeye ikna etmekten geçer. Özel Ajan Philip Broyles'ın (Reddick) emrindeki üçlümüz, zamanla o ölümcül uçakta yaşananların, çok daha büyük ve şok edici bir gerçeğin sadece ufak bir parçası olduğunu keşfedeceklerdir...

İlk bölümün fragmanı:

Hani bilimkurgunun ileri safhaları fantastiğe kayar ya, işte bu tam da o.

Daha 1. sezonunu bile bitirmedim ama bunca senelik dizi geçmişime dayanarak söylüyorum: Umut var. Evet. Bu dizi, hala izlemediyseniz; müthiş bir şekilde umut vadediyor.
 1. sezonun 1. bölümü 1,5 saat sürüyor ama diğerleri 50şer dakikalık bölümler halinde. İlk bölümüm 1,5 saat olması beni korkutmuştu ama bitince 'herhalde 20 dk oldu' diyorsunuz!
Belki de Doctor Who'ya çok benzettiğim için bu kadar güzel gelmiştir bana ama hiç sanmıyorum; çünkü Doctor Who'yu izlemeyen çoğu kişi de benimle hemfikir.
Yani, eğer izlemediyseniz ve 'doğru düzgün bir bilimkurgu görmek istiyoruz artık' diyenlerdenseniz, hemen buraya tıklayıp açabilirsiniz!


İzleyenler, yorum bırakmayı unutmayın!
Hoşçakalın!

Gizemli Orman ve Esrarengiz Bahçe ile İlk Deneyim


     Şu büyükler için boyama kitaplarını biliyorsunuz değil mi? İşte Esrarengiz Bahçe'yi annem yıllar önce almıştı ama üşengeçlikten bırakmıştım. Doğru düzgün başlayamamıştım bile! Dünya üzerinde de onları sabırla boyayabilecek birinin varlığı bana biraz da olsa inanılmaz geliyordu. Ama insanız işte, ne yaparsın? Yapmadan bir şeyi tam olarak anlayamıyoruz.
Kardeşim, İstanbul TDV Kitap Fuarı'nda Gizemli Orman'ı almış. Başladım,
bırakamadım!
Gizemli Orman çok daha güzel geldi bana. Orada daha yoğun olarak tek figürler -yalnızca hayvan gibi- vardı. Tüm sayfa dolusu çiçek boyamak bana biraz sıkıcı gelmişti zaten.

Bunlar da kendi çapımızda birazcık yapmaya çalıştığımız şeyler:

   İlk boyadığım çizim buydu ama şu fotoğraf makinesi yok mu...
Işığını bir türlü ayarlayamıyorum. Grrrr..
:D
Bundan sonra internetten yapılmışlara baktım ve ehem ehem...
Kendimizi kimseyle karşılaştırmamalıyız ama değil mi? :)



Durmadan çiçek boyamak hoşuma gitmiyor; bunu ilk burada keşfettim. Uzun çizgiler boyamak beni daha çok rahatlatıyor. Siz ne boyamayı seversiniz?










Ama bu diğerlerine nazaran biraz daha güzel olmuş gibi?

Boyuyor musunuz, boyamıyor musunuz, neleri seviyorsunuz; yorum atmayı unutmayın. Hoşçakalın!

17 Eylül 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Bay Mercedes

Bay Mercedes
STEPHEN KING
Altın Kitaplar Yayınevi
430 sayfa
25 TL
Polisiye, gerilim, korku, aksiyon, psikolojik, romantik.

Bay Mercedes, benim bitirdiğim ilk Stephen King kitabı. Bitirdiğim diyorum çünkü daha önce sahafta O'nun 1999 basımına rastlamış ve almış ancak 90 sayfasının eksik olduğunu görünce bitirememiştim. Evet, yediğim en büyük kazık!:( 
Vee, sonra Bay Mercedes çıktı, aldım ama başlamadım; King'e başlamak için iyi bir kitap değilmiş diye duymuştum (YALAN!!!) ama bu aralar okuduğum o tonla edebi romanın arasında bu öyle büyük ve derin bir nefes oldu ki... 
Bunun yanı sıra polisiyelerde sürekli katil gizli olur ya, ben de ya olmasaydı diye sürekli düşünüyordum ve King dedi: ''Ben buradayım!''  
Ve bu katilin belirliliği kitaba müthiş bir aksiyon katmış!
Ayrıca kapakaki kan damlalarının tamamının ele gelebilirliğni de belirtmek istiyorum. :)

Neyse, konuya geçelim. Kitap ilahi bakış açısıyla iki kişi üzerinden anlatılıyor.
Biri Billy Hodges. Emekli dedektif. Bu adam, işini ailesini önüne almış, zamanında boşanmış ve kızıyla da ara sıra iletişim halinde olan biri. Jerome adlı bir zenci gençten başka doğru düzgün arkadaşı yok. İşini çok seviyor, aldığı davaların %90'ını, belki daha da fazlasını çözmüş, kafası çalışan biri. Emekli olunca da sabahtan akşama saçma sapan televizyon programları seyreden, yiyen, uyuyan, sürekli kilo alan ve hayattan bezmiş birine dönüşmüş. Elinde sürekli tabancasıyla oynuyor; kendini öldürmeyi bile düşünmüş.
Ve tüm bunların ortasında çözemediği ve kalbinde büyük boşluk bırakan dava: Mercedes'li Katil.
O da şöyle:
Bir gün, ekonomik krizin olduğu bir dönemde, iş bulma fuarı açılıyor ve sabahın bir kör vakti; yüzlerce insan sırada. Ve yukarıda bir Mercedes-Benz SL500, 12 silindirli beliriyor, insanlar da bir Benz'in orada ne aradığını kavrayamıyorlar. Git gide HID farlar güçleniyor ve Mercedes, oradaki herkesi eziyor. Fakat hiçbir delil bulunamadığından ve Mercedes'li Katil de diğer suçlular gibi cinayetini -pardon, katliamını- tekrarlamadığından bulunamıyor.
İşte bu Mercedes'li Katil: Brady Hartsfield. (Konunun üzerinden anlatıldığı ikinci kişi.)

Bir gün, Billy bir mektup alıyor. Kim dersiniz?
Mercedes'li Katil.
Anlatıyor.
Seni her gün izliyorum, görüyorum, evini gözetliyorum, ölmek istiyorsun falan diyor. Sonra cinayeti nasıl işlediğini anlatıyor. Yapışını,işlerken yaşadığı duygularını, o heyecanını, hislerini öyle bir üslupla anlatıyor ki, diyorsunuz 'sen psikopatların pirisin. Ruh hastası sapık.' Ve cinayetini tekrarlamayacağını, böylelikle onu bulamayacaklarını anlatıyor. Ve kendiyle iletişime geçmek isterse diye de ona Debbie'nin Mavi Şemsiyesi adlı sitede ''kurbagakermit19'' isimli bir hesap açtığını söylüyor.

Sonra, Brady kendini anlatmaya başlıyor. Çalıştığı yerleri, düşünce biçimini, alkolik bir anneye bakmak zorunda olduğunu falan öğreniyoruz. İlerledikçe de Brady'nin olgun biri olmadığını fark ediyorsunuz. Çok zeki ama olgunca düşünemeyince... eh. ve bu arada o da Billy'i öldürmeye çalışıyor. Billy de onu yakalamaya çalışıyor. İşte gerilimi sağlayan en önemli öge buydu.
Katilin kullandığı Mercedes kendinin değil; çalıntı. (Spoiler değil bu.)
Çalmış olmasına rağmen araba hiçbir şekilde zorlanmamış. Hiçbir iz vb. yok. Bu, bu arada muammalığını sürdürürken Mercedes'in gerçek sahibi ortaya çıkıyor ama kadını bir şey yapmadığı da belli.

Ayy her şeyi anlatmak istiyorum ama... tamam, söylemeyeceğim! Anlatacak daha o kadar çok şey var ki... Muhteşemdi. Ve bu King'in iyi kitaplarındanmış. Yani, çok da iyi değilmiş. Bu kitabı iyiyse, aman Allah'ım, diğerlerini düşünemiyorum.
Bu arada O'ya yaptığı gönderme de güzeldi.
Özellikle sonlarda, zaten gerilmişsiniz, öyle bir yükseliyor ki...
İnanılmazdı. Evet, bir insanoğlu bunu nasıl yazmış, orası da bir muamma!
Ama King'e benim gibi, yeni başlayacaksanız, uzun zamandır kitap okumuyorsanız önermem.
Nereyi dikkatli okumanız gerekir, nereler fazla önem taşımaz; bunu bilmiyorsanız önce başka kitaplarını okuyun derim; bence.

4,5/5 ---> 5/5

Hoşçakalın.
Kendinize iyi bakın!



13 Eylül 2015 Pazar

Şarkılardan Türkülerden... 3

     Öyle güzel şarkıların isimlerini buldum ki dayanamadım, işte 3.sü...
Hep dinlediğimiz ama isimlerini bir türlü bilemediğimiz şarkılar olur ya, işte bunlar da benim için onlardan.



OneRepublic - Counting Stars

Passenger - Let Her Go

Avicii - Wake Me Up

Infinite - Back
Bunun videosuna bayılıyorum.

Pink ft. Nate Ruess - Just Give Me A Reason
Bu şarkı... 
...
Çok güzel!
''Just give me a reason, just a little bit's enough...''

Yorum bırakmayı unutmayın! Hoşçakalın!

Kitap Yorumu: Ermiş

Evet, Ermiş. 
Ermiş.
Ermiş
HALİL CİBRAN
İş Bankası Yayınları
Çeviren: Ayşe Berktay
54 sayfa
6 TL
Felsefe, hayat, öğüt (vb...)

54 sayfaya hayatı, canı, yaşamı sığdırmak ne mi demektir? İşte bu demektir.
Bana uzun bir süre önerildiği halde ben okumamıştım, size söylüyorum bunu. Evet, sana. Sen sakın bu hataya düşme ama sorgulamadan da kabul etme asla.

El Mustafa, Orphalese kentinde on iki yıl boyunca kendini doğduğu adaya götürecek gemisini beklemiştir. Halk tarafından o kadar sevilmiştir ki insanlar arasında 'seçilmiş' gibidir, özeldir.
(Kitabı okurken özel de neymiş onun yanında diyorsunuz, o ayrı.)
On ikinci yılda gemisi gelir ama halktan ayrılmak yüreğine büyük bir hüznün yerleşmesine sebep olur. Halk da istekli değildir. Sonra, sırayla herkes -uğraşına göre- El Mustafa'dan öğüt ister ve o da başlar cevaplamaya...
Aşka Dair. Sevinç ve Kedere Dair, Zamana Dair, Hazza Dair, Ölüme Dair... 
Kitap bu tür başlıklardan oluşmakta aslında.

Bu kitabı okuyanlar genelde ''Halil Cibran nasıl Müslüman olmaz?'' demişler; bu da bazı ayrıntıları kaçırdıklarına işaret çünkü kitapta benim sayabildiğim 3 nokta vardı, Müslüman olamayacağının ispatı olarak. Onların dışında gerçekten de Müslümanlığa yaraşır, onurlu ve güvenilir ve bir o kadar da derin sözleri var.
O yüzden sorgulamadan almayın diyorum.
(Bu arada kimsenin dinine karışmıyorum. Ben kendi dinimde olanlara bir uyarı yaptım yalnızca. İstemeyen kabul etmek zorunda değil. :) )
Daha fazla bahsetmeyeceğim. Aşağıya alıntıları koyacağım. Varın, siz düşünün...

ALINTILAR
Ne zaman özgürlüğu arama tutkusu sizi rahatsız eder,
Ne zaman ki özgürlüğün bir tatmin olduğundan bahsetmeniz sona erer,
İşte o zaman özgür olabilirsiniz gerçekten.

Siz kurallar koymayı çok seversiniz,
ama kuralları bozmayı daha çok seversiniz.
Tıpkı okyanus kıyısında sabırla kumdan kuleler yapan,
sonra da kahkahalarla onları deviren çocuklar gibi.

Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.

Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülkten değil.
Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde
Azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?
(İşte bu benim lafım!)

"Veririm ama sadece hak edenlere" dersiniz sık sık. 
Ne meyve bahçenizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler. 
Onlar yaşayabilmek için verir, çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.
(Yukarıda bahsettiğim 3 noktadan biri bu. Doğru gibi duruyor ama kesinlikle bir küçük nokta kaçırılmış: Merhamet herkese verilmez. ''Merhamet etmeyene merhamet edilmez.'' Bu söze kim karşı çıkabilir?!)

Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir. Fakat eğer ıstırap çekerken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur: Yazılanı silecek olan sadece alın terinizdir.

Çünkü gerçekten iyi olan, ne çıplak birine, "Neden elbisen yok?" diye sorar, ne de evsiz olana "Evine ne oldu?" der.

Ne yazık ki geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemezler.

İnsanın ihtiyaçları değişir, ama sevgisi değil, ne de sevgisinin, ihtiyaçlarını tatmin etmesi gerektiği arzusu.
Birbirinizi sevin, ama birbirinizi sevginizin kölesi yapmayın; sevgi, bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında, gidip gelen, yükselip alçalan bir deniz olsun.

Neşeniz, maskesi düşen kederinizdir.(Burada neşe ve kederin nasıl kardeş olduğunu anlatıyordu.)

Başınıza tacı oturtacak olan da, sizi çarmıha gerecek olan da sevgidir. (Haksız değilmişim överken, değil mi?)

Çocuklar, sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla. (Evvettt!)

Kuyunuz dopdoluyken susuzluktan korkmak dindirilemez bir susuzluk değil mi? (Nefesiniz kesildi değil mi?)

Aaahhh, hepsini buraya koyamamanın acısını bilemezsiniz...
5/5 (okuyanların tamamı gibi :) )
Yalnızca okuyun.

OKUYUN.
OKUYUN.
OKUYUN.
:D

Tag: Would You Rather?

1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı ?
Seriler. Tabii eğer ana karakterini sevdiysem; Percy gibi bir karakter olursa neden tek kitap deyip de kendimi deli kategorisine sokayım ki!?

2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak ?

Bu soru çok bencil!! Hımm...
Kadın yazarlar. Çünkü kaliteli ve orijinal kitapların çoğunluğunun yazarının kadın olduğu gözünüze çarpmıştır. Ama şimdi Rick Riordan ya da Pierdomenico Baccalario gibi yazarları çöpe mi atmış oldum?
HAAYIIIRRR!

3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, İnternet üzerinden kitap almak mı ?

Pegasus Yayınları vb. kitap fiyatlarını bayağı düşürdüğü o çıkmaz ayın son perşembesi gelirse, sanırım kitapçıya gidip 
alabilirim. Ama şimdilik internetten almak zorundayız... Ama internetten almak gittikçe daha da zevkli geliyor bana!

4- Film olan kitaplar mı dizi olan kitaplar mı ?

Film sanırım. Çünkü yabancı dizileri izlemek, en heyecanlısı bile olsa, beni sıkıyor. İlk 5 bölümü bitirebiliyorsam kendimi alkışlıyorum. :)


5- Günde 5 sayfa okumak mı yoksa haftada 5 kitap mı ?
Haftada 5 kitap; herkes gibi. Ben çok sevdiğim bir kitap da olsa bitmesin diye günde 5 sayfa okumaya çabalayanlardan değilim. Bir kitabı ne kadar uzun zamana yayarsam o kadar az aklımda durduğunu fark ettim, bir sebebi de bu olurdu.

6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir eleştirmen olmak ? 
Profesyonel bir yazar. Hayal gücümü daha çok çalıştırırdı, beni daha dinç tutardı. Ve bir şeyler üretmek duygusunun bir de tutkuya dönüştüğünü düşünün... :)

7- En sevdiğiniz 20 kitabı tekrar tekrar okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı ?
Yeni kitaplar kesinlikle. Aynı kitabı tekrar tekrar okuyamadığım için değil; yeni fikirler, yeni dünyalar her zaman keşfedilmeye değerdir.

8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı ?
Burada biraz bencil oluyor ve kütüphane diyorum çünkü kitap satıcısı olursam, her kitabı bulamam ama kütüphanede baskısı tükenmişten yasaklanmışa kadar her tür kitabı bulabilirim.
Yani müşteriler, umrumda değilsiniz!
9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer her türden kitaplar okumak mı ? 
Favori türüm haricinde diğer türler. Çünkü ben asla sürekli aynı türü okuyan biri olmadım; denedim ki bu da beni bir süre oyaladı ama sonunda kitaptan soğutmaktan başka bir işe yaramadı.
10 - Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa 
sadece e-kitap okumak mı ?

Fiziksel elbette! O sayfaları çevirirkenki hışırtıyı duymalıyım, ilerlediğimi hissetmeliyim. Radyasyon saçan boş bir ekrana bakark kitap mı okunurmuş?

Bu tag de bu kadar. 
Sonra görüşürüz!