9 Ağustos 2016 Salı

Kitap Yorumu: Briç Masasında Cinayet


Briç Masasında Cinayet
Agatha Christie
Altın Kitaplar

     Agatha teyzeye hala küsüm. Bu mükemmel kitabına rağmen, Ölümle Randevu adlı kitabında Müslümanlara alttan alttan yaptığı bilgisizce giydirmelerini ve iftiralarını elbette unutmadım. Ama bu kitabı objektif bir şekilde yorumlamaya çalışacağım. O objektif olamıyor ama biz oluruz.
     Konudan başlayalım. Shaitana isimli zengin ve herkesin sinirini bozan bir adam var. Cinayetleri ve katilleri biraz fazla araştırıyor, ona merakının kurbanı diyebiliriz. Zaten müstakbel kurbanımız da ta kendisi. Onun dışında, 5 tane de şüphelimiz var. Şimdi, asıl kurguya gelirsek, Poirot'un ve 5 kişinin de içinde bulunduğu bir grup Bay Shaitana tarafından yemeğe davet edilirler. Bir de Poirot'un önceden birlikte çalıştığı Başmüfettiş Battle var tabii. Yemek günü, ziyaretçiler teker teker evde toplanırlar, biraz konuşmanın ardından ikiye bölünerek bir briç partisi yaparlar. Briç çok heyecanlı geçiyordur, herkesin dikkati oyundadır, bu sırada Shaitana da koltukta uyuyakalmıştır. Oyun biter, herkes parasını hesaplar ve sonra Hercule Poirot'un dikkatini bir şey çeker. Bay Shaitana meğer uyumamış; ince, güç istemeyen fakat oldukça keskin bir hançerle öldürülmüştür. Hiçbir ipucu yoktur, hiçbir şahit yoktur. Ve Poirot zekice taktiklerle bu işi çözmeye girişir.
     Asıl anlatmak istediğim yere gelelim. Bu kitapta en çok dikkatimi çeken bir diğer şey ise Agatha teyzenin bize içini açmasıydı. Sanıyorum ki, kendisi hayattayken kitaplarını okuyanlar fark edememişler, o da buna kızmış ve diyor ki aslında yazdığım her hikaye aynı. Hepsi benzer. Hepsi aynı temel üzerine kurulu fakat siz bunu göremediniz. 
Mesela bir cinayet kitabı yazdığında okuyucuyu hangi taktiklerle heyecanlandırabileceğini yazmış, örneğin heyecan düştüğünde bir ölüm daha yaparım ve okuyucu kitaptan sıkılmamış olur diyor. Ana karakterini aslında çok tanımadığından ve milletini de rastgele seçtiğinden, aslında o millete dair hiçbir şey bilmediğinden bahsetmiş. Karakterleri ve olayları hazırlarken ve sıralarken kullandığı taktikleri açık açık söylemiş; ki biz tüm bunları, tüm bu taktikleri (özellikle heyecanı korumak için yaptığı 2. ölümleri) daha önceki kitaplarında bol bol görmüştük. Agatha teyzenin diğer kitaplarında bu kadar kendini açığa vurmamasına, aynı taktiği kullandığında bunu acilen farklıymış gibi göstermeye çalışmasına ve tüm gizemini korumak için uğraşmasına karşın; bu kitabında bu kadar kendini açığa vurması gerçekten çok ilginç. Okuyunca bana hak vereceksiniz.
     Üslubuna gelirsek, bildiğimiz Christie, yani eski zamanın o tanıdık ağdalı ve sıkıcı dili. Fakat bu dil hızlı okunabilirliği ve akıcılığı sayesinde Christie'nin ellerinde bir hazineye dönüşüyor. Usta yazarların birbirlerinin üslupları arasındaki o hafif benzerlik taşıyan ince yerler burada da var. Zira polisiyenin kraliçesi diye anılması boş değil! Oldukça da sürükleyici olduğunu söylemeden geçemem, Poirot'un zekasına ve o meşhur gri hücrelerine birçok kez daha şahit olduk.
Okuyup görün derim. 
5/5

2 Ağustos 2016 Salı

Kitap Yorumu: Lanetli

Evvett mükemmel bir kitapla daha karşınızdayım! 
Lanetli
K. A. Tucker
Yabancı Yayınları

     Yorumunu yazmak bile heyecan verici. Bir de bunu Akmar'dan 5 TL'ya aldığımı düşünün! Evet! 2. eldi ama 1. elden hiçbir farkı yoktu ve birkaç saniye sonra benimdi. :)
     Teması gerçekten ilginç bir kitap, yani artık kimsenin hakkında bir şey yazmaya cesaret edemeyeceği bir konuda yazar korkmadan son hız ilerlemiş. Gerçekten bu tür okumayalı bayağı olmuştu. 
     Ana karakterimiz Evangeline, ortaokulda, lisede, hayatının her alanında ilginç bir şekilde görünmez olan bir kız. Kimse onunla arkadaş olmamış, kimse ona yaklaşmamış, bu yalnızlığına ek annesini kaybetmiş, şimdiyse onu zerre umursamayan bakıcı annenin yanında kalmak zorunda. Ardında bırakacağı hiçbir şey yok ve üstüne, işsiz. 
     Evangeline bir gün yolda yürürken bir kafenin önünde, yolun ortasına konmuş, oldukça pahalı olan lamba tarzı bir süs eşyasını kırıyor. Lambanın sahibi Sophie geliyor, bizim kızımız da çook alçakgönüllü olduğu için hemen yalvarmaya başlıyor, Sophie'nin kafesinde çalışarak parayı karşılayabileceğini söylüyor. Ertesi gün hemen işe başlıyor ve daha ilk dakikadan Sophie işi kapatacağını ve Manhattan'a gitmesi gerektiğini söylüyor. Evangeline de isterse gelebilecek ve gelip ona yardım ederse tüm borcu silinecek. Umursayacak pek bir şeyi olmayan Evangeline de bu teklife uça uça evet diyor. Burada yazar, kızın psikolojisini gerçekten iyi vermiş. Bundan sonra da beyniniz olasılıklar kurmaya (zaten başından beri biraz kuruyordu ama gerçek manada) başlıyor. Sophie'nin her sözcüğüyle ve hareketiyle bir olasılığınızın kırılıp diğerinin güçlenmesi ise ilginç bir deneyim gerçekten :) 
     Manhattan'a gittiğinde ise fakir Evangeline köşeyi dönüyor. İlk adımını attığı o devasa şato-malikaneden itibaren orada tanıştığı Viggo ve Mortimer'dan tutun, ilginç dev köpeklere, kendisine verilen dev odanın ağzına kadar renk renk, çeşit çeşit kıyafet, makyaj ve ihtiyacı olabilecek her şeyle dolu olmasına kadar; fakirliğin diz boyu olduğu bir yerde büyümüş olan bu genç kıza elbette normal gelmeyecek. Sophie'nin verdiği kolyeden, gece uykusuna kadar sonra orada tanıştığı... Allah'ım hepsini anlatmak istiyorum ama kendimi tutmak zorundayım...
...
Sakinim...

     Bu kitabı başta o kadar çok küçümsemiştim ki yarım saatte biter diyordum, fakat başladıktan sonra bitmesi ile bitmemesi arasında yalpaladığımız o kitaplara döndü benim için. Gerçekten aşık oldum diyebilirim. Kapağının anlamlı oluşu da ayrı bir güzellik katmış tabii. 
Sonu ise hiç beklendiği gibi değildi,  seri olduğu için de muallakta kaldı. Tüm kitap orijinal miydi, elbette değildi. Tema gereği sabit tutulması gereken bazı şeyler vardı ama onlara da ucundan eklenmiş olan değişiklikler hoştu.
     Anladığım kadarıyla seri 4 kitaptan oluşuyor. Ülkemizde ikinci kitabı Sığınak da çıktı. Ve beni bekliyor...

5/5